Onlarca yıldır sağ-sol çatışması içinde debelenip dururken güzelliklerin farkına varamadık, varsak da ‘güzel’ diye tanımlayamadık gitti güzellikleri. Bu, bir çiçek bahçesinde ılık bir bahar esintisiyle dinlenip uyumaya çalışmak yerine bütün hırs ve samimiyetsizlikle gözleri kapatıp karşıdakine öfke ile bilenmek gibidir.
Ah memleketim!… Özetin budur senin.
Nazım Hikmet ve Necip Fazıl… Sağ ve sol hareketin sembolü olmuş isimleridir. Muhafazakarların sembolü Necip Fazıl, Sosyalizmin sembolü ise Nazım Hikmet.
Sağ cenahtan olduğunu söyleyenlerin Nazım Hikmet’i bir şair olarak dillendirmesi ve sol cenahın da Necip Fazıl’ı benimsemesi ne kadar da şaşılacak bir tavırdır bizde. İçten içe sevip takdir edersiniz de kelamını edemezsiniz. Nasıl edebilirsiniz ki? Biri gerici diğeri ise vatan haini.
Bu kişilerin siyasal düşüncelerinden başka özellikleri yok ki (!) Şiiri bilmezler mesela(!) Mesela edebiyatın diğer unsurlarına hiç akıl erdiremezler (!) O yüzden her ikisi de siyasal katli hak ediyor zihnimizde (!) Ne de olsa bizden değildir.
Şiir ile ilgisi olmayan muhafazakar birine memlekete dair şu şiiri okuyun
‘Memleketimi seviyorum :
Çınarlarında kolan vurdum, hapisanelerinde yattım.
Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı
memleketimin şarkıları ve tütünü gibi.
Memleketim :
Bedreddin, Sinan, Yunus Emre ve Sakarya,
kurşun kubbeler ve fabrika bacaları
benim o kendi kendinden bile gizleyerek
sarkık bıyıkları altından gülen halkımın eseridir.
….
….’ Nazım’ın şiiri olduğuna inanmaz. Bir de ‘Yunus Emre’ diyor ki; Aman Allah’ım, bu şairin Nazım olması mümkün değil (!)
Muhafazakarların çok sevdiği Mevlana için Nazım’ın 17 yaşında yazdığı (hem de ölçülü) şiiri görmezler mesela.
Çıkmazlarımızdandır. Şiirin gelenekçi tarafı ölçülü ve kafiyeli şiir sever. Gerisini siler, atar. Diğer cenah ise kalıplardan sıkılır. Kabul etmez tutsaklığı. Size, ölçülü ve kafiyeli yazan ama sağ cenah tarafından kabul görmeyen o kadar şair ismi veririm ki, ölçüsüz ve kafiyesiz yazıp da sağ cenahı temsil edenlerin ismini verebileceğim gibi.
Bir ayrıntı daha vardır ki; o da Necip Fazıl’ın soyadını kullanmaksızın sadece ‘Necip Fazıl’ olarak kullanılabiliyorken Nazım Hikmet’e sadece ‘Nazım’ denilebilmektedir. Nazım-Nazım Hikmet- Nazım Hikmet Ran… Necip Fazıl- Necip Fazıl Kısakürek… Bu da samimiyetten midir nedir? onu da varsın başkaları düşünsün.
Yaftalamayı severiz biz. Gözlerimiz kapatarak her türlü dışlamayı. Ötekileştirmeyi…
Ne gereği var kişinin politik düşüncesi üstüne edebi tarafının tartışılmasının? Ne zaman bu büyük şairleri siyasal fikirlerinden sıyırıp edebi bir gözle değerlendirebileceğiz? Ne zaman ve hangi durumda şairlerimizi, öykücülerimizi, bilim adamlarımızı benimseyip bağrımıza basabileceğiz?
Ah şu sağ ve sol!… Ah şu sen ve ben!… Ah bu bizsizlik!…