Sevmek mi? Sevilmek mi? Bilmek mi, okumak mı, gezmek mi? Para mı cehalet mi? Kendin mi, ailen mi? Sevgilin mi, annen mi? Ahlak mı, erdem mi? Çocuk mu, köpek mi ya da cennet mi cehennem mi? Mecburdun evet! Kendini mi seçtin?
Nefes aldığın müddet bunlar cennet mi, cehennem mi? Senin seçtiğin cennet, cehennemin dibiydi belki. Cehenneme hiç gitmedim ki sen! Kutsaldan geldin. Anne diye ağladın!
İnsan bilinmeyeni arzular mı? Arzuları mıdır bilinmeyen. İnsan bildiği yerde mutludur fakat mutluluk bilmeyi de istemektir, bilmek değil. O yüzden mutluluk da cehalettir.
İstediğin için değil, aldığın için mutlu oldun. Aldığın şey miydi mutsuzluğun? “Ben güzele güzel demem, güzel benim olmayınca”… Sahip olmak ve ait olmak arasında mıdır mutluluk?
Kendine yürüdüğün yol mutluluktu ve gittiğin yollarda kendini bulmaya çalıştın. Gitmek mi huzur? Huzur, bildiğin yol mu? Çünkü güvendiğin şey, bildiğin yoldu…
Yolu mu biliyordun, yoksa kendini mi? Yolu mu merak ettin, mecburen mi gittin? Hangi yol seni ona mecbur kıldı, hangi yön, hangi saat?
‘On parmağında on marifet’ elimde olmayan parmağımsın, hangisisin? Benim eksiğim değil, senin hünerindi…
Ellerim… Ellerime bakıyorum, ellerim benim… Bir mikrofon, bir kalem bir de çapa tutan ellerim… Onlar benim.
İçindeki neşeyi kavuran ateş, külleriyle sana huzuru gönderdi. Zarfa dokunmadan resmi, kaleme dokunmadan mürekkebi, paraya dokunmadan harcamaya çalıştın. Dokunamadığın şeyler yokluk. Farkına varamadın.
Bir top beyaz hasa, bir düzine etamin, tüm oyuncaklarıydı ve bir de minik boncukları vardı, tülbentlerinde annemin. Ben hiç uyumadım o işlemelerde “Lorca” … Ana, ana! Beni işlemedin ve o beden benim…
Önce kadehime doldurduğun kelimeleri içtim,
Geçtim de ben senden de çoktan geçtim,
Sonra benim sevmediğim kelimeyi seçtin
Bir şişe daha aldım da başkasıyla içtim.
Ellerim… Çapa tutan, mikrofon tutan ve kalem tutan ellerim benim…. Çok hoş