Mahfaza

Yazar Hakkında: Kemal AYBATAN

Mahfaza

Geniş bir odada minderler üzerinde bir tarafta  kasabanın ileri gelen hocaları, öğretmenleri,...
Devamını Oku

Geniş bir odada minderler üzerinde bir tarafta  kasabanın ileri gelen hocaları, öğretmenleri, babalar ve diğer tarafta da onların genç yetişkin çocukları oturuyorlardı. 

  • Hoca(H): “Ahh zamane gençleri ahh! Dünyanın halinin bu şekilde kötü olmasının sebebi sizlersiniz.” diye söylendi gençlere. 
  • Gençlerden biri (G): Bizler mi? Neden ki? 
  • (H) Siz bencil bir hayat yaşıyorsunuz. 
  • (G) Bencillikten kastınız nedir? Neyi ifade ettiğinizi anlayamadım? 
  • (H) Kendi dünyanıza o kadar çok dalmışsınız ki; büyüklerinizin sözünü dinlemez hale geldiniz ve onlarla iletişim yolunu kapattınız.
  • (G) İletişim yolunu kapatmışsınız diye ifade ediyorsunuz ama asıl bizi bu hayata getirdikten sonra bizden köle gibi sizin için çalışmamızı bekleyen sizsiniz. Sizin gerçekleştiremediğiniz hayallerinizi bizim gerçekleştirmemizi istiyorsunuz. Çevrenize böbürlenmek için bizlerden güzel makamlara gelmemizi istiyorsunuz. Sizin inandıklarınıza inanmamızı ve sizin yaşadığınız gibi yaşamamızı hatta sizin hayalini kurup da yaşayamadığınız hayatı yaşamamızı istiyorsunuz. Tüm bunların üzerine bir de bencil olduğumuzu ve büyükler ile iletişim kapısını bizim kapattığımızı mı söylüyorsunuz? Siz bizlere nefes almak ve kendimiz olmak için fırsat bile vermiyorsunuz. Sizin düşünce ve değerlerinizden farklı şeyler yaptığımızda da bizlere güceniyor hatta kızıyorsunuz. Sonra da bencil biz oluyoruz.  
  • (H) E tabi bunlar bizim en doğal hakkımız.  Kültürümüz gereği çocukların görevi aile büyüklerinin refahını sağlamak, onları gururlandırmak ve utandırmamak. Biz görevimizi yaptık ve sizi büyüttük. O kadar da hakkımız olsun. 
  • (G) Peki biz dünyaya getirirken bir kere bile “Bu dünyaya gelmek istiyor musunuz?” diye sordunuz mu? Hadi sorma şansınız yoktu. Bizim de birer birey olduğumuzu ve kendimize ait hayatımız olacağını düşünmek neden istemiyorsunuz?
  • (H) Bizim zamanımızda hiç böyle değildi. Bireymiş! Bu tarz sözler hiç edilmezdi. Aileydik biz aile! Çocuklar büyüklerin bir dediğini iki etmezdi. Daha mutlu bir aile hayatı vardı. Dünya bu kadar kötü değildi. 
  • (G) Dünyanın bu şekilde olmasının sorumlusu olarak bizleri görüyorsunuz ama bizler de sizlerin çocuklarınızız. Madem dünya kötüye gidiyordu sizler bunu değiştirmek için ne yaptınız? Hem bir dediğini iki etmemek midir iyiyi ya da kötüyü belirleyen? Daha mutlu bir aile hayatı vardı diyorsunuz ama mutlu olmadığınız halde çevreye mutluluk oyunları oynadığınızdan bahsetmiyorsunuz. Kol kırılır yen içinde kalır atasözü de buradan gelmiyor mu?

60’lı yaşlarda olan adamlardan biri söz aldı:

      “Her ne kadar hocaya saygı duysam da dediklerine tam olarak katılmıyorum. O yüzden kendi düşüncelerimi ifade etmek isterim. 

      Bizlerin yaşadığı çağ ile sizlerin yaşadığı çağın aynı olmadığını anlıyorum. Ben evlendiğimde kiralık bir evde oturuyorduk sonra Allah nasip etti bir evladım oldu. Evladım olduktan sonra hayatım değişti aslında. Daha önceleri kendim ve eşim için istediğim şeylerin hepsi arka planda kalmaya başladı. Bu çocuk benim sorumluluğumda düşüncesi zihnimden bir türlü çıkmıyordu. Bırak sorumluluğu dışarıda ikram edilen bir çikolatayı bile zevkle yiyemez duruma geldim. Öyle ki; ben o çikolatayı yersem ve çocuğum yemezse onu bu zevkten mahrum bırakmış olmanın vicdan azabını hissederdim yüreğimde. Kendim için hiç korkmadım biliyor musun? Hep evladım için korktum. Ya hasta olursa, ya başına bir şey gelirse, ya… ya…

      Gelecek diye bir düşünce silindi zihnimden, geleceği düşüncesi yer aldı.

      Biz yokluk içerisinde büyüdük ve ben çocuğumun aynı sıkıntıları çekmesini istemedim. Bu sebepten dolayıdır ki, kendime yapacak ikinci bir işi buldum. Yeter ki çocuğum mutlu olsun diye düşündüm.  Tamam her şey maddiyat değildir ama o zamanlarda benim birincil ihtiyaçlarım hep fiziksel idi. Ve ben onlara odaklandıkça diğer manevi ihtiyaçları göz ardı etmiş olabilirim. 

      Evet belki kendi hayallerimi çocuğumda yaşatmak istedim ama bunu isterken de sıkıntılardan uzak olmasını ve daha huzurlu bir hayat yaşamasını istedim. Kendi düşüncelerimi benimsetmek değildi amacım. Sahip olduğum bilgilerin doğru olduğunu düşündüğümden dolayı çocuğumun da doğru olan düşüncelerle hareket etmesini istedim. Yanlış mı yaptım, inan bana onun da farkında değildim. Evet çocuğum okudu ve sonunda avukat oldu. Ve sen benim bununla gurur duymamı yanlış olarak mı değerlendiriyorsun? Zihinsel olarak çabaları çocuğum göstermiş olabilir ama bu başarı aslında benim de başarım değil midir? Onun okuması için gecemi gündüzüme katıp imkanları ben sağlamadım mı?  Benim kendimi geliştirmem deneyimlerimden ve vicdanımdan ibaretti.” dedi, sustu ve gözleri ortadaki halının kıvrık desenlerine daldı. 

      Kısa bir sessizlikten sonra aralarındaki öğretmen söz hakkı alarak;

      Kendi düşünceleriniz ve hayat hikayeniz kısmında her biriniz kendinize göre haklısınız.

      Ama buradaki asıl konu; çocukla birlikte gelen sorumluluktan ziyade ebeveyn olarak onlardan beklentimiz ve bu beklentinin karşılanıp karşılanmadığıdır. Çocuklardan istenilen şey; sadece ebeveynlerinin sesini taklit eden papağanlar olarak yetişmesi midir? Yoksa yaşam serüvenlerini bağımsız, yaratıcı ve yenilikçi ruhlar olarak devam ettirmeleri midir? 

      Her çağın kendine ait bir önceki kuşaklarla yaşadığı çatışmaları vardır. Farklı kuşaklar da farklı sadakat anlayışına sahiptir. Şu an burada güzel olan şey; üç farklı kuşak kendi görüşlerini ifade etmeye çalışmaktadır. 

      Siz yetişkinlerin gençlik zamanında fiziksel olarak var olmak ve fiziki  ihtiyaçlar daha çok anlam ifade ediyordu. Şimdilerde ise gençler; düşünebilmek, kendini ifade edebilmek, varlığının bilinmesi için görünmek ve fark edilmek istiyor. Bunların doğrultusunda varlığının yok sayılmasını istemiyor.

  • Hoca: Biz onları yok saymıyoruz ki? Büyüklerinin sözünü dinlemelerini, iyi birer evlat olmalarını ve bizi utandıracak davranışları sergilememelerini istiyoruz. 
  • Öğretmen: Tabi ki evlatlarımızın iyi yetiştirilmesi anne ve baba olarak bizleri mutlu edecektir. Hatta onların başarıları ve yaptığı güzelliklerden gurur da duyacağız. Ama çocukların da kendi davranışlarından sorumlu olduğu durumlar söz konusudur. Her şeyde ve her anlamda bizi temsil eden kişiler değillerdir. Temsil etmek zorunda da değildir. Onlar bizim çocuğumuzdur ve bir insan olarak kendi bireysellikleri ve kişilikleri göz ardı edilmemelidir. Aileler kendi istemediği düşünce ve davranışlara sahip olan çocuğunun kendilerine hakaret ettiğini hissetmemelidir. Düşünce ve davranışlar bireyin gelişimi ve etkileşimi sonucunda oluşmaktadır. Victor E. Frankl’ın da belirttiği gibi; İnsanlar sıradan bir şey, bir nesne değildir; nesneler birbirini belirler ama insan nihai anlamda kendini belirleyen varlıktır. Mevcut yetilerinin ve çevrenin sınırları dahilinde olduğu kişi neyse onu kendinden oluşturmuştur. İnsan var olmakla yetinmez, bunun yerine her zaman var oluşunun kaderine, bir sonraki anda kendisinin ne olacağına karar verir.

 

Peki ya siz sevgili okur? Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bu odada olsaydınız kime ve ne söylemek isterdiniz?

Yazar Hakkında: Kemal AYBATAN

Mahfaza

Geniş bir odada minderler üzerinde bir tarafta  kasabanın ileri gelen hocaları, öğretmenleri,...
Devamını Oku

1 Comment

  • Aslında evlatlarımızı yetiştirirken tabiki örf adetlerimize göre yetiştirmeliyiz ama şuda bir gerçekki Kemal hocam günümüz yazdıgınız yazıdaki gibi bu hayatta herkes memur olur herkes avukat olursa diger meslekleri kimler icra edecek ama dedigim gibi örf adet diyoruz ona göre bile yetiştiremiyoruz çocuklarımızı çocuklarımızın fikir ve beyanlarınıda önemsemek isteyen bir ebeveyn olarak herkesede tavsiye ediyorum evlatlarımıza saygı sevgi hoşgörülü olmayı ve bol bol kitap okumayı zihinlerini kekelime haznelerini geliştirmelerini evlatlarımızın kendine özgü fikir ve görüşleri olmalıdır bizler anne ve babalar olarak yanlışları gördügümüzde uyarı yapıp fikir ve düşünceye saygı duymalıyız saygılarınla selamlar sevgilerimi sunarım allaha emanet olun inşallah

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir