Sen daha dur! Hayatımda ilginç yansımaları olan emir, kinaye, alay ve tehdit içeren Pigme okları gibi küçük, bir o kadar etkili ve zehirli cümle. Her güzel şeyden sonra başınıza kötü bir şey geleceğinin, o mutluluğun sürmeyeceğinin zalimce ifadesi “sen daha dur”. Eğitimde ket vurma diye tabir edilen kavramın tam da feriştahı diyebilirim. Atasözlerimizde hevesini kursağına koymak veya arifeyi gösterip bayramı yaşatmamanın vücut bulduğu idrakimize geçirilmiş ilmek. Gelecek bir gün gelecek ve geleceğe sen bugünden yenik başlayacaksın ve bir gün hayatın tüm yükü omuzlarına bindiğinde pek de mutlu olamayacaksın tanısının konduğu yanlış teşhis.
Bu cümle ile tanışmam çocuk yaşlarda oldu. Herhangi mutlu bir gündü, bilye oynadığım çocuğun tüm bilyelerini üttüğümde giderken bana parmağını sallayıp:
– “Sen daha dur! Yarın yeni bilyeler alıp geleceğim ve essamı oynacağım (sahimi, gerçek oyunumu anlamında) ve tüm bilyelerimi senden geri alacağım” dediğini hatırlıyorum. Biraz çocukluk biraz zafer sarhoşluğu ile kahkahalarla bilye oynadığım toprak sahaya devrilmiştim o vakit.
Sonrasında mahalle kavgalarında dayak yiyen çocukların salya sümük giderken o heybetli:
– “Sen daha dur” haykırışları takip etti. Bu cümleler mana olarak tehdit ve meydan okuma içerse de kısmen eğlenceli çocukça ve masumane laflardan ibaretti vesselam.
Sonra söylenmesinden çok eğlenemediğim ve hatta ürktüğüm “sen daha durlar” çıktı karşıma. İlkokulu bitirmenin mutluluğunu mahalle arkadaşlarımla paylaşırken ortaokul 2. sınıfta okuyan Mehmet abimin:
-“Oğlum sen daha dur ortaokul çok zor hemen sevinme!” demesi ile o içimde pırpır eden kuşun ansızın uçup gitmesi ve yerine anlamsız bir tedirginliğin çökerek midemin gıcık gıcık olma hissini unutamıyorum. (Midenin gıcık gıcık olması, burulması ya da sancıması nasıl ifade ederseniz. Bunu aslında hepimiz hayatımızda öyle böyle bir şekilde yaşamışızdır. Aşık olunca, kıskanınca, korku ve tedirginlikte. Bu ifade Can’ım yeğenimin kardeşi doğduğunda neler hissettiğini ifade ederken söylediği ve unutamadığım güzel tanımlamasıdır.) Böylelikle tehlikeli “sen daha dur!” psikolojik savaşlarının ilkinde hiç güçlü olmadığım bir cepheden vurulmuş ve yenilmiştim.
Sonrasında benzer “sen daha dur” tehditleri devam etti. Sadece bana değil toplumda herkese söylenen bir söz olduğu gerçeğini keşfetmem ise çok geç olmadı. Bu yarı bilgelik yarı tecrübe kabuğuna bürünmüş sen daha dur sözünün denklemini bulmaya koyuldum. Algıda seçicilikle çevremde dönen sen daha dur sözünün denklemi bulmaya koyuldum. Denklem basitti uygulayıcı yani “sen daha dur” diyen zatı muhterem uyguladığı kişiden yaşça deneyimce bir tık öte oldu mu kendinde bunu deme hakkına kavuşuyordu. Örneğin yeni araba almış birinin ilk araba heyecanını paylaştığında kendinden önce araba alan muhteremin:
-“Sen daha dur araba almakla bitmez ki benzini var, bakımı var, vergi algı var ohooo…” demesi gibi. Bu söz, söylenen kişinin şerbetli olmaması durumunda tüm heyecan ve mutluluğunu 30 saniye içinde tükenebilir ve yaşadığı haleti anlamsızlaştırabilir. Ve bunu yapan karşınızdaki kişi bazen art niyetli iken bazen de hiçbir art niyete sahip olmayabilir işin tuhafı.
Üç beş felsefe kitabı, üç beş destekleyici mahiyette sosyoloji, psikoloji üstüne yazılar ve Nietzsche Ağladığında isimli psikanalizin doğuşunu anlatan kitabı okuyup biraz düşünce gücüyle neden böyle konuşuruz neden “sen daha dur!” tarzı nice ifadelerimizle yaralarız insanları neden mutsuz ederiz diye düşünmeye başladım. Kendimce tespit ettiğim şeyler çokta iç açıcı değildi. Ama zaten konu iç acıcı olmadığından analizi de malum öyle oldu. Biz, bizden önceki nesil ve onlardan önceki nesiller mutlu olmayı ve mutluluğu yaşamayı bilmeyen bir topluluğun bireyleri olarak yaşadık. Mutlu olan, gülen ve tebessüm eden kişinin yınnaşık (şımarık), cıvık ve kayda değer bir insan olmadığını düşündük geri planda. Dolayısı ile mutlulukla geleni frenlemek ve ona vakar bir sen daha dur çekmek insanlığın gereğiydi. Onu kendine getirmek doğru yola iletmekti arka planda yapılan.
Bununla birlikte biz başkalarının hayatları üzerinden konuşmayı ve ahkâm kesmeyi sevdiğimiz için, bilgiçliği sevdiğimiz içinde böyleyiz. O hak tanınmış yahut tanınmamış olsun fark etmez hayatları kurcalamayı severiz. Kendi içimizdeki boy aynamızda ahvalimize bakmadan birilerine sözler söylemek zararlı olduğunu bile bile sigara içmek gibi kötü alışkanlığımız.
Bunu kafaya takan ve şimdi neler gelecek başıma diyen bir kişilikseniz vay halinize. Ölmeden mezara, mutlu olmadan mutsuzluğa, çocuk olmadan çocuğun masraflarına vb. gömülür ve umutsuzluklarda kaybolursunuz. Veyahut “sen daha dur” diyene “bir dakika kardeşim sen dur, sen mümkünse konuşma ve yorum yapma” diyebiliyorsanız mutluluğunuza sahip çıkabilirsiniz. Konuşmaktan, anlatmaktan yorulmuşsanız alaylı bir tebessüm fırlatıp umursamaz davranarak da gönlünüzce yaşayabilirsiniz.
Anı yaşayın (Carpe Diem) felsefesi yapmıyorum. O iş bana göre değil, bilen bilir felsefe yapmak zor iştir. Geleceği de düşünün itidal ile gerektiği kadar ama güzellikleri yok eden “sen daha dur!”lara teslim olmayın. Yaşanmamış ve belki de hiç yaşanmayacak ihtimallerle mutsuzluklarla bugünden yorulmayın. Mutlu olduğunuz zaman mutlu olarak kalmak için mücadele edin bir zahmet. Her zahmette bir rahmet vardır. Ve her rahmetle bereketlenir ömür bilin, bildirin. İçinizdeki ve dışınızdaki çocukları her daim sevin.
Sen, sizler durmayın. Kendi mutluluklarınızı başlarına sakın durdurtmayın.
Bereketli mutlu huzurlu bayramlarımız daim ola vesselam.