Byung Chull Han ile acılarımıza bir beyaz sayfa açalım mı?
Kültür eleştirmeni ve filozof an Han toplum üzerine incelemelerde bulunmuş ve bununla ilgili eserler yazmıştır. Toplumu ve toplumu oluşturan bireyleri belirli bir kategori altında adlandırmıştır. Bu kategoriler nedir? Yorgunluk, Olumluluk, Enformasyon, Şeffaflık,İfşa ve Kontrol diyebiliriz.
Tüm bu kategoriler ise yazarın kaygısının ürünleridir. Peki, asıl bir kaygı mı? Yaşamın öznesi olan bireyin özgürlük vaadiyle gönüllü itaatini sağlayıp kendini yeniden oluşturan bu neoliberal rejimin, bireyin kendi üzerine düşünme ve eyleme geçme dürtülerini elinden alarak rejimin karşısında bireyin artık kendi yaşamının nesnesi haline dönüşmesidir. Bu kaygılarının ürünlerinden biri olan Palyatif Toplum’da ise günümüzde insanların acıyla olan ilişkilerini kendi gözlem ve araştırmalarıyla bize sunuyor.
Palyatif Toplum kitabımıza gelecek olursak;
Palyatif” latince “manto” demek olan pallium paltoyla örtmek ve üstünü örtmek anlamına gelen palliare sözcüklerinin bir araya gelmesiyle oluşmuştur. Tıpta ise tedavisi mümkün olmayan hastalıklarda acıları gidermek, bireyin hayatını tehdit eden hastalığın semptomlarını ve hastanın yaşadığı stresi azaltmak için oluşturulan birimin adıdır.
Ne kadar da metaforik bir isim değil mi ?
Toplumun süratle insana dayattığı salt olumluluk halinin bireyin yaradılışından beri var olan ve asıl benliğin en büyük bileşeni olan ‘acının’ üzerini bireylerin nasıl örttüğünü on bir farklı başlıkla bize sunuyor.
Kitabın ilk bölümü olan ALGOFOBİ-ACI KORKUSU bölümüne de Jünger’in : ‘’ Bana acıyla ilişkini söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.’’ alıntısıyla başlıyor ve acıların toplumun şifresi olduğunu cesurca söylüyor.
Acıya direnme becerimiz sürekli olarak düşüyor. Bunun yerine acıdan kaçınan, zorlama mutluluk dayatmasıyla mutluluğu pazarlayan anestezik profiller meydana çıkıyor. Bu profilleri, mutluluk zorlaması ve performans toplumu olarak ele alırsak :ı zayıflıktırizlenilmesi ve giderilmesi gerekirfadesiyle kişiye mutlak bir mutluluk dayatması yapılır. Oysa bu dayatılan ‘’mutlu ol’’ olumluluğu duygusal bir sermaye haline gelir ve birey kendi kendisinin sömürücüsü olur ve toplum her türlü olumsuzluktan kurtulmaya çalışan bir olumluluk toplumuna dönüşür.
Palyatif toplum : ‘beğendim’ toplumudur, ‘olumluluk’ toplumudur ve ‘acıdan kaçış’ toplumudur.
Dostoyevski : ‘Beni korkutan tek bir şey var: Acılarıma değmemek.’ der. Palyatif toplum ise değmek değil kaçmak ister.
Hayatının anlamını arayan birçok düşünüre göre anlam acıdan geçer.
Victor E. Frankl İnsanın Anlam Arayışı kitabında : ‘Yaşamak acı çekmektir; yaşamı sürdürmek, çekilen bu acıda bir anlam bulmaktır. Eğer yaşamda bir amaç varsa, acıda ve ölümde de bir amaç olmalıdır. Ama hiç kimse bir başkasına bu amacın ne olduğunu söyleyemez. Herkes bunu kendi başına bulmak ve bulduğu yanıtın öngördüğü sorumluluğu üstlenmek zorundadır.’ der.
Nietzsche ise: ‘Yaşamak acı çekmektir. Hayatta kalmak, bu acıda bir anlam bulmaktır ‘ diyerek o da Frankl gibi acıyı bir kaçış değil bir anlam buluşu olarak tanımlar. Oysa günümüz palyatif toplumu bize acıdan kaçınmamızı dayatıyor. Bu kaçışlar ise hayattan ve sürekli biçare aradığımız anlamdan uzaklaşmamıza neden oluyor. Peki sizler için bu nasıl hiç düşündünüz mü ? Acı duymamak mutsuz olmamak adına hayatı bir kenara çekilip risksiz yaşamak mı yoksa hayata acılarınızı da dahil edip anlam arayışımıza bir dehliz açmak mı?
Çok sevdiğim filozof Soren Kierkegaard’ın dediği gibi : ‘Riske girmemek iyi. Kaybetmem. Ama ya riske girmeyerek kendimi kaybediyorsam.’
Seçim sizlerin !