Arayış
Ne bir tohumum bitecek toprakta, Ne de olgun bir meyveyim yenecek. Soğuk vurmuş, don vurmuş, ayaz vurmuş Yahut dalında toplanmadan çürümüş, kurumuş da değilim….
Ne bir tohumum bitecek toprakta, Ne de olgun bir meyveyim yenecek. Soğuk vurmuş, don vurmuş, ayaz vurmuş Yahut dalında toplanmadan çürümüş, kurumuş da değilim….
Öğretmen ödev vermiş. Daha doğrusu ceza. Deftere yüz kere “Bir daha arkadaşıma vurmayacağım.” yazılacak. Tam yüz defa. İşin yoksa şimdi yaz dur. Of of!…
Tık tık tık… Gözlerimi zar zor aralıyorum. Zihnim bölük pörçük bir uykunun izleriyle uyuşuk. Bedenim darmadağınık. Ruhum; bitmeyen öfkesinin yanına bir de merak illeti…
Önce limoni, safran, ıhlamur… Ardından altuni, kavuniçi ve nicesi… Envaiçeşit sıcak tonun yan yana, kucak kucağa, iç içe geçişini keyifle izliyordu ikindi. Karşıda tüm…
-Rahmetli dedem Alaaddin Uzun’un aziz hatırasına…- Yürüyorsun. Tık tık tık… Ayak seslerin vurgulu, ağır, sahiplenici. Zaman durgun ve hırpalanmış. Sonra sen… Adımlarınla bir ömrü…
Mutfaktayım. Her günkü gibi bugün de “ne pişirsem” klişesinin ortasında, yemek yapma derdindeyim. Buzdolabını açıp ufak bir yoklama alıyorum. Domatesler, biberler, bir kilo kadar…
Tam bugün bu saatte. Evet evet o kadar iyi hatırlıyorum ki. Öğleden sonra beşe yirmi kala. Tam olarak böyle sözleşmiştik. Peki o zaman neden…
Uzakta çook uzakta, bilinmeyen bir noktada… Tam ortada, giderek büyüyen bir acıyla duruyordu zaman… Kesik bir baş gibi can çekişen her ruh, bedenini arıyordu….
Hiç, bir ağaca benzemeyi düşlediniz mi?Çeşidi,boyu bosu,yaşı falan fark etmez.Bir meyve ağacı da olabilir iğne yapraklı bir çam türü de. İşte ne bileyim?…
-Hadi gelsene! İşte yine o ses.Bir fısıltı halinde yalayıp geçti kulaklarımı.İnce,coşkulu,davetkar…Kimdi, daveti kimeydi irdelemedim önce. Üstüme bile alınmadım.Zira gömüldüğüm yatağın içinde kıpırdamaya hiç niyetim…