Önce söz vardı.
Sonra kalemle yazı yazmak geldi.
Kalemi icat ettik.
Ne de güzel yazan kalemlerimiz vardı.
Kalemin yazdığı güzel olduğu gibi kalemle yazı yazmak da güzeldi.
Yazdık fütursuzca. Limitlerimizi zorladık.
Yanlış yazdık bazen. Yazdıklarımızı düzeltmek gerekti.
Silgiyi icat ettik. Yetmedi.
Silgiyi kalemin başına geçirdik.
Kaleme haddini bildirdik.
Silgili kalemler ürettik çokça.
Kalemin iktidarına silgi ile son verdik.
Silgi ise kaleme güven verdi.
Kalem; yanlış yazsam da düzeltenim var dedi.
Ama hata yapıyordu. Silgi düzeltmek için değildi.
Silgi her zaman kalemin yaptıklarını yok etmek içindi.
Silgi kaleme güven verdi fakat ondaki özgüveni aldı.
Özgüvensiz kalemler silgilerden ayrı kalamadı.
Kalem yanlış yaptığı an silgisini aradı.
Silmek eyleminin cazibesine kapılıp özgüveninden ayrıldı.
Silgisizken kendini yarım hissetti kalem.
Unutuyordu. Yazmak için önce kendisinin gerektiğini unutuyordu.
Yazmak bu kadar önemli miydi? O ayrı mesele.
Çünkü;
Önce söz vardı.