![](https://www.penceredergi.com/wp-content/uploads/2017/11/ahmet-199x300.jpg)
Sessiz bir gece. Sessiz gecelerden herhangi bir gece. Afilli başlangıç ve bitişlere müptela insanoğlunun alışık olmadığı normallikte. Her gün görmediği mucizeler yaşarken, çamurdan kuş yapıp uçurma telaşında anormalliklere mahpus kalmış bir ölümlü gecesi.
Yoldayım. Yollar tenha, şehir suskun. Yoldaki şeritler günümüz dünyasında hızla değişen gündemler gibi değişmekte ama özünde aynı. Bu kadar sessizlik fazla, bir ses bir nefes iyidir. Radyoya uzanıyorum. Sessizlik ürkek bir kuş gibi uçuveriyor birden camdan dışarı. Radyoda bir bozlak. Ama ne bozlak ne girizgâh o. Tüylerim diken diken oluyor girizgâh başlar başlamaz:
Niye gamlanırsın divane gönül
Elbet bir gün bu kış gider yaz gelir
Ben dertliyim deyi şikâyet etme
Âşıklara böyle cefa az gelir
Elbet bir gün bu kış gider yaz gelir
Güven o Mevla’ya kalmazsın naçar
Kara gün derler de tez gelir geçer
Seni eken bir gün kıymatın biçer
Gerçeklere elin sözü az gelir
Elbet bir gün bu kış gider yaz gelir
Gine haşır neşir olursun Hakla
Özünle sözünle kalbini pakla
Canıyın içinde cananın sakla
İncidirler ona elden söz gelir
Elbet bir gün bu kış gider yaz gelir
Elbet Bir Gün Bu Kış Gider Yaz Gelir
Girizgâh sonrası mıh gibi çakılan sözleri ile türkü başlayınca ciğerim yanıyor. Kafamda doludizgin koşan atlar tozu dumana katıyor. Sözlerin ardındaki esrar düşünlerimi efsunluyor. Türkü başlıyor ama hiç bitmiyor. Beynimin ince kıvrımlarına nüfuz ediyor sözler ve anlamlar. Bozlağın o tozu dumana katan havası bu sefer kavramlarımı ve anlamımı girdabına alıyor. Beni sapsarı bir bozkırda tanımsız, kavramsız harfsiz bir başıma koyuyor…
…
Bu hal üzere olduğum günlerden beri türkü çığıranları dinlemeyi çok severim. Türkü söylemek demiyorum. Türkü çığırmak diyorum: haykırmak, çağırmak ve çağlayıp coşmak demek çünkü. O yüzden türküyü söyleyenleri değil türküyü çığıranları dinliyorum. Türküyü çığıranlarla varı – yoğu, acı ve elemi yaşamayı seviyorum.
Kendi bed sesimle türküler çığırıyorum kimsesiz zamanlarda. Kimsesiz boşluklara. Anlaşılmak kaygısından azade derdimi haykırıyorum dağlara taşlara türküler çığırarak.
Biliyorum ki; hayat mektebinin münevverleri can buluyor türkülerde. Binlerce yıllık kadim çınarlar boy veriyor. Selviler uzanıyor göklere, turnalar uçuyor maveraya ansızın. Yedi iklim oluyor gönüller. Kâh inatçı bir dağ keçisi oluyor sarp yamaçları tırmanıyorum uçurumlara inat. Kâh kopuz, kâh bağlamada titreyen tel oluyorum. Kâh avaz avaz göklerde, kâh suskun bir balbal sakinliğinde türkülerde yaşıyorum.
Sessiz bir gece. Sessiz gecelerden herhangi bir gece. Afilli başlangıç ve bitişlere müptela insanoğlunun alışık olmadığı normallikte. Her gün görmediği mucizeler yaşarken, çamurdan kuş yapıp uçurma telaşında anormalliklere mahpus kalmış bir ölümlü gecesi…
Türkü dinliyorum, sessizliklere inat.
https://www.youtube.com/watch?v=MKjMuE1Rxv0&feature=youtu.be