Sarı Kiraz

Yazar Hakkında: Salih Murat GÜRBÜZ

Sarı Kiraz

Sarı Kiraz Çocukluğumun en güzel anları ve anıları tabi ki evimde geçti....
Devamını Oku

Sarı Kiraz

Çocukluğumun en güzel anları ve anıları tabi ki evimde geçti. Ama bir ev daha var ki kendi evim gibi yuva olan bende bambaşka anlamı ve anıları içeren bir yerdi bu “Sarı Ev”. Halen aklıma geldikçe içimi ısıtan, hey gidi günler derken içimi burkan altın sarısı yıllarım. Kendi evimden kendi rutinimden kaçıp tatile gittiğim sarı ev şimdiki çocukların çok anlayamayacağı eşsiz bir tatil mekânı idi bana. Yer neresi dersiniz? Deniz kenarında ya da bir sahil kasabasında değil. Yaşadığım şehir olan Kayseri’nin yürüyerek yarım saat uzaklıktaki bir mahallesinde, müstakil evlerin olduğu Manolya sokağında. Antalya’nın, Bodrumun, Çeşmenin yarı hayal olduğu yıllarda tatil beldem gizli mabedimdi o sarı ev. Zamanın su gibi aktığı, içimdeki mutluluğun fink attığı günlerdi. Ve iddia ediyorum ki şimdiki tatil mekânlarından çok daha esaslıydı, fiyakalıydı. Tatil yapmak demek dinlenmek, rutininden uzaklaşmak ve sevdiğin insanlarla var olmak değil mi tüm bunlar ve fazlasını iliklerime kadar yaşıyordum bıkıp usanmadan o sarı evde. Ve bu yaşta halen en ince ayrıntısına kadar hatırladığım bir dolu anı ile halen yaşar hayallerimde.

Evin içinde bir akranım yoktu. Böyle bir beklentimde yoktu. Anlaşmak ve sevmek için akrana ihtiyaç yoktu o zamanlar. Büyüklerin sevgisi şefkati yeterdi artardı bile. Müstakil duygularla 2 katlı sarı bir evdi benim tatilim. Eve girmeden bahçenin demir kapısı karşılardı beni. Bu demir kapıyı açarken çıkardığı gıcırtı:

“-Hoş geldin Murat” derdi, benim gibi hayal dünyasında eğlenceler barındıran bir çocuğa.

Ve eminim ki benim gibi hayal dünyası sarı çocuklarda duyuyordu o gıcırtıdaki saklı selamlamayı. Girişte solda bir kayısı ağacı vardı gülleri ve çiçekleri barındıran ince bir şerit, binanın kapısına kadar eşlik ederdi rengârenk halleriyle. Girişte sağdaki alanda sarı evle müsemma sarı kiraz, ikinci kattaki terasa kadar uzanan heybetli dalları.  Kirazlara ulaşmak için terasa çıkmak şarttı. Herkesin yarı dev göründüğü o yaşlarda ağaçtan bir devdi sarı kiraz. Ve eminim Yüzüklerin Efendisindeki Entlerden heybetliydi. Evin arkasında elma, vişne gibi meyve ağaçları olsa da sarı kirazın yanında lafü-güzaftı. Diğer ağaçlar ve bostan, sarı kirazın oynadığı filmde figürandı. Düşlerimin sapsarı olduğu ama yaprak dökmediği nadir zamanlardı.

Kıvrılarak dönen beton ve mozaik merdiveninden çıkılırdı o sarı eve. Hele birde yıkanmışsa merdiven dairesi betonun o serinliği dinçlik katardı birinci kata çıkarken. Cam sürgülü kitaplıkta kilit vardı. Değerliydi o zaman kitaplar ansiklopediler. Ben gittiğimde o cam sürgü sonuna kadar açılırdı. Varlığım kütüphanedeki kilide “açıl susam açıldı!”.  Ansiklopedi ve kitap doluydu kitaplık. Ama o yaşta benim gözdem kocaman cildi ile Tarkan serileriydi. Kapağını açtığımda garip bir heyecan sarardı, okurken başka bir heyecan… O sarı evde yaptığım her şey sanki bir serüvendi. Kâh evin yukarısında bulunan teras katındaki odada erkekliğimi ispat edercesine tek başına uyumaktı gece yarısı, aşağıda boş odalar dururken. Perdeye gölgesi yansırken sarı kirazın dallarının ve aç pencereyi sohbet edelim dercesine cama vururken dalları. Kâh bahçede solucan bulmanın heyecanı, kâh kayısı ağacının gövdesinden sızan reçineyi toplayıp zamk yapmak. Bahçeyi sularken minik arklar yapıp kâğıttan gemiler yüzdürmek deniz seferine çıkmak gibi idi. Mutfağında kırmızı sacdan yapılmış dolaplar vardı. Kıpkırmızı, bayrak kırmızı hemi de. Baktıkça mutlu olurdum. Damacanalar hazır sular yoktu o vakit hayatımızda, sebilden değil musluktan suyu içerdik buz gibi suyu, dişlerimiz kamaşarak. Su, su değil ab-ı hayattı. Hayatımda gördüğüm çift tuvaleti olan ilk evdi. Şimdiki çocuklar bilmez diyeceğim ihtiyarladığım belli olacak. Evde şofben vardı şofben! Kuzey cephe idi. Kışı zorlu kış olurdu. Akranlarım bilir; yün çorapla yatılırdı o evde ve yorgan delilik yapılıp hiç açılmazdı, açılamazdı kazara omzunuz açık kalsa tutmaz olurdu kolunuz, donardınız. Yeni nesil! Kara kalede:

“-Winter is coming”ti anlayacağınız.

Kışın kiremit renkli, içi kiremit döşeli, yetmiş iki kilo olan AUER sobası yakılırdı o evin. Sobasının üstünde yapışmadan patates pişirmenin ustalık olduğu. O pişen patatesin şimdi bile en anlı şanlı cipslere tur bindirdiği yıllardı. Sobanın altındaki küllüğüne köz düşürüp közde yumurta yapmayı öğreten dedemin yanında küçük sarı başı ile ben. Besmele ile eli yakmadan alınan yumurtanın tadı ve kabuğundan sızan sarısı bir yanardağ püskürmesini izlercesine heyecanlı ve eşsizdi. Bir soba ve onla yapılan her şey, külünü temizlemek bile PS4 oyunlarından eğlenceli ve güzeldi. Aslında olay soba ile yapılan işlerde değildi. Küçük mutlulukların büyük değeri olduğu günlerde yaşıyordum. Benim gibi düşleri sarı, saçı-kaşı sarı bir çocuğa, her şey güzel, kıymetli ve mutlu olmak için yeterliydi. Kuralları olan, ama bir kez bile öf demediğim beni sıkmayan sarı bir nasihat haneydi o ev.

Ama o sarı kiraz var ya o sarı kiraz onca sarı şeyin içinde her şeyden ayrıksı gelirdi bana.

Çocukluğumda çevremde birçok kırmızı, alaca kiraz ağacı görmüş olsam da sarı kirazı ilk gördüğüm yerdi o sarı ev. Sarı kiraz harikalar diyarı olan o evin en boynu bükük en hatırlanası garibidir anılarımda. Farklılığı o yaşlarda eksiklik sandığım yıllarda. Çocukluğumun kirazlarının albinosudur sarı kiraz! Bir çocuğun hal hatır sorup sarılarak sarılığını tedavi edeceğini sandığı kendi halinde bir ağaç aslına bakarsanız. Tadında, damarında belli belirsiz bir acılık barındıran. Ve bundan müzdarip olduğunu düşünen sarı bir çocuğun beyhude iyileştirme çabalarının merkezinde bir ağaçtan öte bir dosttur sarı kiraz…

 

O kadar çok anlatacak şey var ki o sarı evde anlat anlat bitmez. Sarı evi anlamlı kılan sevdiklerimin nefesi ve içindeki canlı cansız ne varsa yüklediğim anlamlar idi şüphesiz. Bugün bunları anmak delişmen bir çocuk edası ile geçmiş hatıralarıma bir ahde vefa duygusu ile onları canlı tutmak isteğimdendir. Ölenlere rahmet kalanlara dua ve afiyet temennisidir bir nevi.

 

Şair Necip Celal Ander’in dediği gibi:

Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer

Bir an acı duyar insan, sevmişse biraz eğer

Anlar ki geçenlerin rüyaymış hepsi meğer

Rüya olsa bile o günlerin hayali cihan değer

 

Geçenlerde bir arkadaşımın bağına gittim. Abi dedi arkadaşım:

-“Biraz damarında acılık var ama yersen topla sarı kirazdan!”

Döndüm baktım o sarı çocuğun ilk o ağacı gördüğündeki hali ile. Sevdim önce gövdesini selamlaştım kendimce. Çocukluğumdaki gibi bir heves ile hem yedim hem topladım sarı kirazı.

Döndüm sonra arkadaşıma:

“-Çocuklar sevmese de acılığından ötürü, ben yerim, ben anlarım sarı kirazı!”

 

 

Yazar Hakkında: Salih Murat GÜRBÜZ

Sarı Kiraz

Sarı Kiraz Çocukluğumun en güzel anları ve anıları tabi ki evimde geçti....
Devamını Oku

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir