Biraz Şiir Biraz Yaşamak

Yazar Hakkında: Şenay Şapaloğlu Taş

Meçhul Sanatçılar

Bir çocuk; rüzgarın ritmine uydurmuş saçlarını, dans ediyor  gönlünce.  Parmakları ve uçuşan...
Devamını Oku

Bence bize biraz şiir lazım…Şiir dediğim sadece mısraları okumak, dinlemek, yazmak değil; yaşamı şiir haline getirmek bahsettiğim. Bazen gündelik yaşantıları şiir gibi yorumlamak, etrafımıza bu niyetle şiir gibi bakmak, insanları şiir okur gibi nahifçe okumak, hayatı samimiyet süzgecinden süzmek ve şiirin o zarif tadıyla fark etmek her şeyi.  Hayat çok gerçek ve insan bazen bu gerçeklikten düş âlemine geçmek, ruhuna gönlüne ferahlık verecek bir rüzgâr hissetmek istiyor. İnsan hayatın zorluklarını, acılarını, ayrılıklarını, sevinçlerini, hüzünlerini bir şairin dilinden dökülerek dinlediğinde o gerçekçi yanı bir kenara bırakıp daha masalsı şekilde hissediyor yaşadıklarını. Kendi yaşantısına yakın bir şiir dinlediğinde kendini o kapıdan içeri bırakıyor ve tüm ruhu ile dinliyor o şiiri. Bazen sevgilinin bakışı oluyor o şiir, bazen sıcak bir bardak çay, bazen yeni doğmuş bir bebeğin kokusu, bazen bir mezar başındaki gözyaşı, bazen soğuk bir şubat akşamı yağan kar bazen bahar gibi topraktan tazecik çıkmış bir fidan. Şiir hayat oluyor ve kişi yaşadıklarını o şiirde buluyor.  Şiir ile irtibat kurmuş bir kişi gönül gözüyle bakabiliyordur dünyaya ve kuş kalbi gibi ürkek ve narindir onun kalbi. Şair ruhludur; incinmekten incitmekten korkar, sahici bir merhamet ve incelik vardır ruhunda. Şiir zarafettir; düzyazı ile yazılamayan nice cümlenin iki satıra sığdırılmasıdır çoğu zaman. Ve yalnızca bahsettiğim şair ruhuna sahip ince ruhlar anlayabilir o iki satıra sığan satırlarca cümleyi…

Bize biraz şiir lazım… Şiir tadında bakan gözler…Şair anlatır; gün doğumunu, gün batımını, baharın gelişini, karın yağışını. Ve biz anlatılan ne denli güzelse öyle bakarız hadiselere. Güneşin yakıcılığından bahsetse misal ; “cehennem gibi” diye tabir etse gider miyiz o güneşe sever miyiz hiç? Oysa “güneş her sabah yeni bir armağan gibi doğuyordu tüm ışıltısı ile” dese istemez miyiz o güneşi izlemek o güneşe yol almak.  Yahut kar; haber spikerlerinin telaşlı sesinden “beyaz kâbus” olarak adlandırıldığında ne soğuk gelir bize üşür içimiz dışarı çıkmaz istemeyiz. Şair dese ki “kar taneleri suyun yüzüne kazınmış en güzel desenlerdir, haydi uyandır içindeki çocuğu ve git kucakla onları”koşarak atmaz mıyız kendimizi lapa lapa yağan karın altına ve ısınmaz mı içimiz sıcacık?  Demem o ki şiir dokunduğu her şeyi güzelleştirir ya da güzel olmayanı da güzel bir hale bürür. Gerçek dünyayı bir kenara bıraktırır veinsanı rahatlatır.

Bize biraz şiir lazım… Şiirce bir yaşayış.

Sabah uyandığında güneşin doğuşunun kıymetini bilip yüzünü ona dönen,

İçtiği bir bardak sudan yediği bir dilim ekmekten minnetle bahseden,

Parkta yanlışlıkla bastığı çiçekten özür dileyip öpen,

Ne zamandır giymediği hırkaya baktığında sırtına alıp gönlünü alan,

Çocuk sesine, kuş sesine, evinde ki yaşlı nefesine şükreden,

Giydiği ayakkabıya, çoraba, yattığı yastığa hürmet gösteren,

Kalp kırmaktan, insan incitmekten katiyen sakınan,

Ağaçtan koparacağı meyveye mahcubiyetle uzanan ve bakışları ile teşekkür eden,

“Söyle bana hindiba sen nasıl bu kadar güneşe meftun, sen nasıl bu kadar sahra çeşmesi” diyen Nurullah Genç’in kırlardaki hindibaya yazdığı efsane şiiri okuyup hindibaya sevdalanan bir yaşayış…

Şiir gibi bakan, şiir tadında gören, şairlerin hiç dinlenmemiş mısralarını dinleyen ve şiir denizinde yüzebilen tüm güzel yüreklere selamlar…

Yazar Hakkında: Şenay Şapaloğlu Taş

Meçhul Sanatçılar

Bir çocuk; rüzgarın ritmine uydurmuş saçlarını, dans ediyor  gönlünce.  Parmakları ve uçuşan...
Devamını Oku

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir