Bir insanın ahlaklı olup olmadığını belirleyen ahlak kurallarının temeli nedir? Kimine göre din kimine göre toplum kimine göre ise bireydir. Ahlak felsefesi de temelinde “Ahlak nedir”, Ahlak evrensel midir” ya da “Evrensel ahlak var mıdır” a cevap aramıştır. Üzerinde uzlaşılabilmiş herhangi bir karar olmamakla birlikte ahlaklılığın evrenselliğini savunmuş olan filozofların çokluğu dikkat çeker. Burada hangi filozof neyi savunmuştur diye ansiklopedik bilgi vermek niyetinde değilim. Zira bu bilgilere her yerden ulaşılabilir.
Öncelikle ahlak kelimesinin alt boyutları olan “iyi”, “kötü”, “doğru” ve “yanlış” kavramlarının kültürlere göre değişkenlik gösterdiğini söylemekle başlayalım.
Size kötülük yapmayan birini öldürmek doğru mudur? Bunun cevabı yekten “Hayır” olmayacaktır. Kadim inançlarda bir kişiyi öldürmek, “kurban” niyetine olur ise bu, yaptığınız işin kutsallığını yani doğruluğunu açıklar. Fakat size zararı yok. Hatta işin içerisinde kutsiyet olduğu için kurban edilen kişi sizin için “iyi” ya da “kutsal” kişidir. Ya da kız kardeşinize gönül kaptırmış birinin onunla iletişim kurmaya çalışması bazı kültürlerde “olabilirlik” taşırken diğer kültürlerde öldürmeyle sonuçlanması gereken bir eylemdir. Yani kız kardeşinize gönül vermiş kişi, masum biri olarak da görülebilirken diğer taraftan öldürülmesi hak olan biri sıfatındadır. Ancak gelin görün ki eylem, aynı eylem. Hatta daha ileri gidip mesela Eskimolarda erkeklerin misafirlere eşlerini ikram olarak sunması bir ahlaklılık göstergesi iken öteki kültürlerde ahlaksızlığın daniskasıdır. Bir Eskimo ailesi ahlaklı mıdır? Eskimo’ya göre “Evet”, ötekine göre “Kesinlikle Hayır”.
Bunlara eyvallah. Tamam, kültürlere göre ahlak anlayışı değişiyor ama insanlık, evrensel ahlak oluşturamaz mı? Ya da hangi sloganda birleşilebilir? Post modern anlayışta genel itibariyle itibar gören birkaç slogandan biri “Kendin için yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma”. Kulağa hoş geliyor. Peki, işin rengi böyle mi?
Siz, canınız sıkkın, üzgün ya da kızgın olduğunuzda konuşmayı tercih etmeyen birisiniz. Ama arkadaşınız ise sürekli yanınıza gelip “Ne oldu”, “Hadi anlat” diyerek tabiri caizse başınızın etini yiyor. Sizi darlayan arkadaşınızın yaptığı iş kendisine göre olması gerekir. Neden? Çünkü kendisi de üzgün, kızgın olduğu zaman ilgilenilmek ve yöneltmiş olduğu sorulara muhatap olmak ister. Aynı durum kıyının diğer tarafındaki kişi için de geçerlidir. Kendisi ile ilgilenilmesini istemediği ve yalnız kalmayı tercih ettiği için karşıdakine herhangi bir ilgi göstermeyecektir. Çünkü kendisi için doğru olan budur. Nerede kaldı bu aforizmanın evrenselliği?
Diğer bir slogan umumi tuvaletlerde de yazan “Nasıl bulmak istiyorsan öyle bırak” sloganı. Kulağa hoş geliyor. Ama herhangi bir hijyen hassasiyeti bulunmayan birinin bu slogana hijyenik bir reaksiyon göstermeyeceği ihtimal dahilindedir. Bu kişi, kötü bir eylem mi yapmaktadır? Yani kişi, kötü müdür? Kişinin içinde yetiştiği ortam, hijyenik hassasiyeti olan birinin kabullenemeyeceği bir eylem yapmasına engel değildir. Kısacası o kişi, diğerine göre kötü, yetiştiği ortam ve kültüre göre ise kötü değildir.
İyilik yapmak da evrensel ahlak anlayışının istediği bir eylem olarak görülebilir. Ama hak ettiğine hak ettiği şekilde davranmak (iyiliğe iyilik ve/veya kötülüğe kötülük) pekala yanlış kabul edilemeyecek bir eylemdir. Bu konudaki tutar dallar iyiliğe iyilikle karşılık vermek ve kulun kula kulluğunu kaldırmak olacaktır.
Mükemmel. Farklı perspektiflerin oluşturduğu anlam karmaşasına harika bir izah getirmişsiniz hocam. Aslında ahlak dediğimiz olgunun ne kadar sıkıştırsak da bir noktada sınırlandıramayacağımızı anladım, en azından böyle yorumladım 🙂 Yazınız için teşekkürler. Ve son olarak konuyla bağdaştırdığım bir alıntı yapmak istiyorum: ”Doğrular ve yanlışlar yoktur, sadece yorumlar vardır.” -Friedrich Wilhelm Nietzsche
Her zamanki gibi çok farklı yerlerden işlediğiniz bir konu daha. Sizin sayenizde ufkum genişliyor. Teşekkürler.
Sayenizde felsefeye ilgim artıyor. Sağolun.