Okullarda kompozisyon yazardık; ilkokulda aile ve masallar, ortaokulda hayaller, lisede aşklar üzerine. Üniversitede hocamız hayat üzerine yazdırırdı, sanki “artık tanıyın hayatı, büyüyün” ya da “yazmayı öğrenin yaşarken” der gibi. “Ne olsun acaba” derdi elinde çayının şekeri varken şeker üzerine yazın derdi. “Ne olsun acaba” derdi pencereden dışarı bakarken ağaçları çimenleri görür yeşil üzerine yazın derdi. “Ne olsun acaba” der elindeki imla kılavuzundan rastgele bir kelime açar onunla ilgili yazın derdi. Garip gelirdi, bazen de gereksiz bulurduk. Nasıl yazılması gerektiğini anlatırdı uzun uzun ama cümleleri hep kısa tutmamızı isterdi. “Üç bölüme ayırın yazınızı, önce doğsun fikir ortaya dökün, sonra yaşasın detayları iyiyi kötüyü hayatı anlatın bol bol örnekle, en sonunda bitirici darbeyi vurun ne anlatmak ise hedefiniz derleyip toplayıp sunun okuyucuya”.
Hayat da başlar, ilerler ve biter bir yazı gibi. Önce doğarız ortaya; hangi memleketin bilmem neresinde sonra yaşarız detaylar içinde iyi kötü, en sonunda gideriz bitirici darbeyi yiyerek. Belki anlarız yaşadıkça ana fikrimizi belki anlatabilmişizdir fikrimizin ana hatlarını. Giriş, gelişme,sonuç.
Kompozisyon olarak adlandırırdık bu masumane, puan değeri olmadığında eğlenceli denemeleri. Kompozisyon, Fransızca composition “bileşim, beste, bir araya koymak, birleştirmek, inşa etmek ” sözcüğünden alıntıdır.
Ben, gelişme bölümündeyim neyin eğri neyin doğru olduğunu yaşayarak görmek isteyenlerin bayrak tutanıyım birçoğumuz gibi. Bazen yaşamak da yetmiyor, “bir daha yaşa sen tam anlamadın” diye homurdanıp defalarca aynı hataya sürüklüyor hayat benim gibileri. Gelişme bölümündeyim tasarlamaya çalışıyorum sonucun nasıl olacağını ya da gelişiyorum her bölümde. Ana fikri en sonunda anlayacağız gibi merakla bekliyorum anlar mıyız? Tasarlamadan yazdım/yaşıyorum, son darbeyi yemek için kimse hazırlık yapmaz ya da yapamaz bunun bilincindeyim. Gelişmenin, gelişme bölümünde beklerken, gelişmenin bir sonucu olacak bunun bilincini de iliklerime kadar hissediyorum.
Aklımda bir şiir, Behçet Aysan’dan;
“Sessiz akan bir ırmağım geceden
Git dersen giderim
Kal dersen kalırım
…
Söylenmemiş sahipsiz bir şarkıyım”…
Bu şiiri her okuduğumda ve söylenmiş şarkılı halini her dinlediğimde, sahibimi ve söyleyenimi bulmaya çalışan acizdim. Buldum onu, söyleyenimin melodisi, tınısı, ses rengi o kadar güzel ki! Neden ana fikri de o seslendirmesin? Gelişmenin en güzel anındayım bitmemesini dileyerek.
Uzun uzun keyifle, sağlıkla yaşayın. Cümleleriniz kısa, cümlemizin onaylayacağı bir hayat sürün. Birileri hayatınıza dokunsun, söylesin şarkınızı. Herkesin bir sonuç cümlesi vardır kompozisyonunda, siz de pozisyonunuzu alın söyleyin bir çırpıda. Sonuç bölümünün sonucundayım, mutlu olmak mutlu ölmek istiyorum; biliyorum ki mutlu olmak için mutlu etmek gerek. Mutlu etmek için ölesiye öylesine çalışıyorum ki. Ne demiş söylenmiş sahipli başka bir şarkı “hiçbir şeyde gözüm yok sen yanımda ol yeter”.