Dünya; yağmura “rahmet” deyip yağdığında kaçanların, yağmuru yakmaya çalışanların ve yağmurun altında başını kaldırıp yürüyenlerin ortak arenasıdır. Birileri güzelleme yaparken bir şeylerden korkup kaçar, diğerleri o şeylerle olabildiğince mücadele eder. Hem de elinde sadece inandığı dava vardır. Burada davanın haklılığı ve haksızlığı önemli değil, burada önemli olan bir şeye inanıp kendini ona yönlendirmektir…
A şahsı der ki: “Bir davası olmalı insanın. Kişinin davasına bağlılığı ve samimiyeti dillendirdiği ile değil, fiile döktüğü ile ölçülür. Hayatta hiçbir davası olmayanın hiçbir ağırlığı da yoktur. Ama bir dava, en önemli şiar gölgesi ve var olma sebebidir.”
Hafif, sıradan ve etkisiz olanların daha huzurlu ve mutlu olduğu su götürmez bir gerçek. Peki, burada başka bir soru gündeme gelir: Madem hepimiz öleceğiz, şu geçici dünyada huzurlu ve mutlu olmak yersiz ve anlamsız mıdır? Buna da yüksek sesle “Evet” diyemeyeceğimiz kadar “Hayır” da diyemeyeceğiz. E, o zaman?
B şahsı der ki: “Hayattaki tek gayesi huzurlu ve mutlu olmanın neresi, nasıl eleştirilebilir? Davası olan kişinin sahip olacağı gücün sonunda da kişi mutlu ve huzurlu olmayacak mı? Sosyalist birinin sosyalist bir ülke veya dünya düzeninde, şer’i birinin yaşadığı dünyada şeriatın hâkim olmasında; faşist birinin dünyada ırkının hâkim olmasında hissedecekleri huzur, mutluluk ve haz duygusu değil midir? Peki, bizim gibilerin dünyasını neden eleştiri noktası yapıyorsunuz? Sizler bunu uzun ve dolambaçlı yoldan yapıyorsunuz; bizler ise kısa ve sapmayan yoldan yapıyoruz. Yani madem dünyada mutlu ve huzurlu olmak esastır, neden bu kadar zorlayalım? Tamam, ben hedonistim. Ama davası olanlar da hedonist değil mi? Hedonistler duyacakları mutluluğu, hazzı ve huzuru kolay elde ederken dava sahibi olduğunu söyleyenler ise dikenli ve dolambaçlı yolları tercih ederler. Amaç aynı, sadece yollar farklı. İşte bu insanlar ulaşmak istedikleri yere varmak için hem bir dava güder ve bu uğurda savaşır, yaralanır, ölür hem de bu çetrefilliğin sonunda kutsal bir dava üzerinde olduğunu düşündüğü için yaralarını da kutsar. Acı? Var. Bundan haz? Var. Ulaşmayı istediği hedefe erişince duyacağı his; zevk, tatmin ve haz değil mi? İşte bunlar: mazo-hedonisttirler.”
C şahsı der ki: “Davadan ziyade herhangi bir dünya görüşüne sahip olmak ve/veya bir duruş sergilemekle açıklanabilecek şey, tam da olunması gereken nokta belki de. Bir dünya görüşüne sahip olan samimi insanların davranışlarından korkmayınız. Girdiği kaba göre şekillenmekten başka hiçbir duruşu olmayanların zerre itibarı olmaması gereken dünyada işler böyle dönmüyor. Yağmuru yakmaya çalışan ve yağmurda ıslananlar, görünmedikleri bir çarkın dişlisi hükmündedir.”
D şahsı der ki: “Yani?..”
Yazınız fevkâlade, her zaman olduğu gibi derin anlamlar uyandırıyor.
Zânnımca günümüzde bir çok insan ‘Mazo-Hedonist’ diye nitelendirdiğimiz sınıftan.
Çekilen o zorluklar olmasa, elde edilen ödülün ne anlamı kalır ki? Davası olmayan insan, solmaya mahkum çiçek gibi değil midir? Bence öyle…
Biz okurlarda böyle güzel fikirlere ışık tuttuğunuz için çok müteşekkiriz . Emeğinize ve bilhassa yüreğinize sağlık hocam. 👏🏼
Yazınız fevkâlade, her zaman olduğu gibi derin anlamlar uyandırıyor.
Zânnımca günümüzde bir çok insan ‘Mazo-Hedonist’ diye nitelendirdiğimiz sınıftan.
Çekilen o zorluklar olmasa, elde edilen ödülün ne anlamı kalır ki? Davası olmayan insan, solmaya mahkum çiçek gibi değil midir? Bence öyle…
Biz okurlarda böyle güzel fikirlere ışık tuttuğunuz için çok müteşekkiriz . Emeğinize ve bilhassa yüreğinize sağlık hocam. 👏🏼