Yağmuru bol nemli şehrin bulutları altında denize bakan yabancı adam, uzaklardan tane tane kendine yaklaşan damlaların süzülerek tenine dokunuşunu izledi. Hissetti ellerinde ıslaklığı ve seyrek saçlarından süzülüşün tadını çıkardı. Kulağında yankılanan bir şarkıyla arabasına döndü.
“Saklı kalsın anılar nisanda
Yağmur beni hatırlatır da
Beni yine istersin olur ya”
Issız yolda elini kaldırdı bir kadın daha fazla ıslanmamak ümidiyle, adam düşünmeden onu arabaya aldı. O kadar yavaştı ki her şey kadın sormadı bile nereye gidildiğini. Şarkının bitmesini bekledi; belki ona da hatırlattı bir şeyler, kim bilir? Bütün yaptıkları sadece akıntıya kapılmaktı dalgasız yağmurda. Hayat böyle zamanların içinde saklı ne de olsa.
Silecek yetişmedi suskunluğun uzunluğuna ve bir köprü altında duraksadılar. Yağmur beklemeyi öğretir insana. Aslında bir yağmur insana her şeyi öğretebilir. Susmayı, giyinmeyi, hastalanmayı, aşkı, insanı unutmamayı ve sırılsıklam olmayı ana karnındaki gibi…
Şarkılar biter, yağmur diner, kısa cevaplı sorular ve bir çıkmazla yolculuk sona erer. Kadın kapıyı kapatınca adam derin uykudan uyandı. Kan ter içinde kalmıştı yün yorganın altında. Kızdı, kapı neden kapandı ve ben neden uyandım diye…
Aslında yağmuru neredeyse hiç olmayan bir şehirde yaşayan bu adam için rüyalar hep ilham kaynağı olmuştu. Rüyasında duyduğu hiç anımsamadığı bu şarkıyı hatırladığı kadarıyla yazmaya koyuldu. Unutmak istememişti ne şarkıyı ne de rüyayı.
Rüyasından aldığı ilhamla kendi yazdığı kaderini sırtına alıp şehir şehir dolaşarak yağmurda ıslanmak isteyen ne çok insan var kim bilir?
Kimi hatırlatır yağmur size ya da neyi çıkarır tozlu bellekten gün ışığına?