Yazardan önemli not:
Bu yazıda anlatılan sosyal medya olgusu ve kahramanları hayal ürünüdür. Gerçek kişi ve olaylarla ilgisi yoktur.
Sosyal medya.
Arayış.
Ayrılık.
Yarım kalmış yanımıza maraz bir bakış.
Bunu Don Lafontaine’nin sesinden Amerikan aksanı İngilizcesi ile seslendirecek olsak şaşalı bir Hollywood filminin tanıtımı gibi olurdu. Çok da fiyakalı ve karizmatik dururdu değil mi? Amma velakin bu güzel Türkçe kelimeler bu debdebeden uzak ama derin manalara sahip. Ayrıca sosyal medya denilince ilk aklıma gelen kavramlardan birkaçı.
Sosyal medya; “-Bir gün herkes 15 dakikalığına ünlü olacak” diyen Andy Warhol’un sözünün vücut bulduğu sanal âlemin adı. “Travmatik gerçekliğe ekmeğimiz olmuş.” abi diyen Warhol’un söylediği söz kadar aynı zamanda ürettiği eserlerle bu günün sosyal medyası arasında ciddi bir benzerlik var. Birbirinin aynı görselin birden fazla tekrarı ile kullanılarak görselin normalleşip şiddetinin değişmesi. Bugün sosyal medyada maruz kaldığımız birbirinin tekrarı fotoğraf, video ve benzeri içerikler gibi tekrar, sıradan ve seri üretim. Dijital dünyanın çılgın panayırı sosyal medyada gün geçtikçe birçok kavram, paylaşım ve fotoğraf paylaşımı milyonlara ulaşırken aslında anlamını yitiriyor. Ve biz bu panayırda sadece yapılan gösterileri izleyip çoluk çocuk eğlenmiyor aynı zamanda eğlendiriyoruz da. Hem başrol oyuncusu hem izleyici olmak Ames odasında olmak gibi. Bir köşesinde küçük bir izleyici iken diğer köşede büyük bir fenomen olabileceğimiz sanal sahne. Sanal alkışlar, beğeniler daha neler neler. Teşbihte hata olmasın Zeki Müren’in “Alkışlarla Yaşıyorum” şarkısının güftesinde söyledikleri gibi bir dünya:
sevgi dolu bir dünyam var
dört yanımda tüm insanlar
dünya malı neye yarar
dostluklarla yaşıyorum
…
sevgilerden nakışlarla
mutlu mutsuz bakışlarla
kalpten kalbe akışlarla
alkışlarla yaşıyorum
….
Black Mirror, “Gelecek Parlaktır” mottosuna sahip dizi hayatımıza giren teknolojilerin etkilerini büyük ustalıkla kara mizahı ile eleştiriyor. 3. Sezon 1. Bölüm Nodedive’in konusu sosyal medya. Gelecekte insanlar beğeni ortalamalarına endekslemiş bir hayat yaşamaktadır. Beğeninizin ortalamasının yüksek olması daha lüks ve statü sahibi bir yaşama sahip olmanızı sağlarken, ortalamanızın düşük olması yaşam kalitenizi, oturduğunuz muhiti, hürriyetinizi bile değiştirmektedir. Dijital bir kast sisteminden bahseder dizi. Kendini beğendirmek üzere yaşayan bir toplumun içine düştüğü sahtecilik ve insan psikolojisindeki karmaşa ve çıkmazların ironisini anlatır. Efektlerle manipüle edilen fotoğraflar gibi manipüle edilmiş benliklerimizin arayışı, ayrılışı ve yarım kalmış nice hikâyesini gözler önüne serer. Günümüzde de çok farklı değil, heyecanını yitiren hayatımıza heyecan katan, bizi iyi eden plasebo etkili ilacımız ve cilamız değil mi sosyal medya? Hayatını doya doya yaşamak ve hissetmekten ziyade her halini paylaşmak üzere yaşayan bir garip âdemler âlemi. Yaşamları, tanımları kuralları değiştiriyor ve biz öylece tıklamaya devam ediyoruz. Öyle ki eskiden yediğimiz yemeği söylemek görgüsüzlükken şimdi sosyal medyada yemek paylaşmamak bir eksiklik. Olur olmaz hallerimizle gerçekleştirdiğimiz öz çekimlerimizle dijital dünyanın esas oğlanları ve esas kızlarıyız. Evimize kanlı canlı kaç misafir gelir, kaçını ağırlarız bilinmez ama sanal âlemde herkes evimizin içinde. Mutluluğun ve hüznün beğeni alması üzere kurulu bir illüzyonda yaşıyoruz. Bugüne gelecek olursak, bir cenazede bile aldığı yoruma kahkaha ile gülen, beğeni almayan fotoğrafına haksızlık edildiğini yüksek sesle dile getiren insanımızı görünce geleceği anlatan dizi bugün gerçekleşmiş demeden edemiyor insan.
Sosyal medya; Koskoca bir tirajı komik sahnedir. Bayramda babaannesini ziyaret etmeyen insanımızın Bartın’daki uzak akrabasını bulma heyecanıdır. Bir birimizi sevmeyi becerememişken parmağımızın ucundaki “like” ’tır, kalptir candır. Kısa ve özlü sözler düellolarının yaşandığı delikanlı âlemidir. Mevlana ve Hz. Ali’ye atfedilen ve çoğu kişi tarafından bir kitaptan okunmayan sözlerinin internet bulutunda yağmur olup üzerimize yağdığı bilgi birikim dolu mecradır. Gezerken oradan oraya yapılan tıklamalarda neye baktığını unutup kaybolduğun ara sokaktır. Ansızın zamanını çalan dijital hırsızdır. Yeni tesbihimiz, yeni el işimiz, yeni hobimiz ve yeni akvaryumdaki Japon balığımızdır. Hülasa sosyal medya fiyakalı bir uğraştır. Gizemli nicklerin (takma isimlerin) gizemli adsız kahramanların (noname) mörc olduğu mekândır. Ağa da bir abdal da bir olan polemik dolu mekandır. Bir gün TT (Trend Topic) olma heyecanıdır. Enformasyondan çok dezenformasyondur ama kimin umurunda. Kolay değildir sosyal medya da olmak, her kişinin harcı değildir. Kendi #jargonu, @raconu vardır.
Mesele sosyal medyada olmak ya da olmamaktır.
Hocam çok güzel yazmışsınız, düşüncenize sağlık. Maalesef anlattığınız gibi oldu hayat. Eskiden gelecek kaygısı sadece maddiyata dayanırken şimdi bu durum onun önüne geçmiş durumda. Çocuklarım gelecekte geçim sıkıntısı çekecekmi diye düşünemiyorum çünkü bu sanal zorba insanları hiç olmadıkları gibi gösterdiğinden daha başka kaygılar ortaya çıkarıyor. Tabi bunun farkında olan çok az insan var.