Hep yarımdır insan. Hep birazdır.
Ne söylediği sözlerde, ne çizdiği çizgilerde, ne dillendirdiği şarkılarda ne de çaldığı enstrümanda tamdır insan.
Yarım doğup, yarım ölüyoruz.
Küçükken, konuşamadığımızda kendini ifade edememenin sancısıydı ağlatan bizi. Üşüdüğümüzü de anlatamazdık, acıktığımızı da. Sonra büyüdük. Her şeyi, her yerde söylememek gerektiğini; ikazlarla, üzülerek ve kırılarak öğrendik. Ne tam sevebildik ne de nefretimizi haykırabildik. Hep içimizde biriktirdik tebessümlerimizi ve gözyaşlarımızı.
Bundan mıdır bilmem; yazdığım şiirler, denemeler ve öykülerin, kurduğum cümlelerin, söylediğim şarkıların hiçbiri ben değilim. Ne kadar iz varsa hepsi gölgelerimden ibaretlerdir. “Yazdığım bu şiir, bu öykü, bu deneme işte tam da beni yansıtıyor” diyememenin verdiği yetersizlik ve acizlik içinde oldum hep ve öyle de öleceğim.
Doğduğunda, yaşadığında tam olamayan insanın ölümü bile eksiktir. Ölüp, perdeler kapanmıyor. Ölümden sonra dirilme senaryosu gerçekse eğer; perdelerin yeniden açılmasını bekleyecektir insanoğlu. Yeni bir dünya, yeni ortamlar… Ardından hiç ölmemek… Araf’ın neresinde olunursa olunsun orada ölmeden yaşamak. Hiç ölmeden yaşamak dediysek de oradaki yaşamda da he şeyi yapamayacak olduğunuz düşüncesi yoracak bu sefer bizi.
Kendimi ifade ettiğimi düşündüğüm anda çoktan körelmiş olacağım belki. Hiçbir zaman yetmemenin, yetememenin verdiği üretkenlik ruhunu belki ellerimle boğmuş olacağım. Sanat ve edebiyatta tatminsizliğin en güzel yanıdır bu. Yani, ne zaman tatmin olursanız, işte o zaman yok olursunuz.
Bilim, sanat, kültürün beslendiği kaynaktan biri hüzün ise; diğer yetmemek, yetememektir. Doyumsuzluğun iyi olduğu nadir durumlardan biridir bu da.
Hep yarımdır insan. Hep birazdır.
Doğumda ve ölümde yarım olan insanın yaşamaya dair ne fiili varsa hepsinin tam olmasını beklemek doğru olmasa gerek. Her zaman yapılacak bir şeyler vardır ve olacaktır. Gözümüz hep açık gidecektir aslında. Çaresizliğimiz, özlemimiz, sevdalanmamız hep bundandır. İfadenin noksanlığı, noksanlığın tam olmaması, tamlığın özlemi…
İşte o yüzdendir insan hep yarım ve hep birazdır.
Hep yarımdır insan. Belki de hep yarım burakılmıştır…