Kardan Sanat

Yazar Hakkında: Cemil Er

Verin Geri İnsanlığımızı

Vicdan, insanı tanımlayan karakteristik bir kavram. Sevgiden daha derin desem, büyük konuşmuş...
Devamını Oku

Biraz sohbet etmek ikimize de iyi gelecek. Belki biraz da kar yağar. Dalıp gideriz onun örüntülerine bulmak için kendimizi; zihnimiz kamaşır düşüncelerden, şiirle uyanırız bir çocuk saflığıyla. Gerçekten uyanabilir miyiz sevgili dostum? Bu kadar kolay mı kirli ellerimizi temizleyebilmek? Kim becerebiliyor bunu? Belki sanatçı. Peki, ne yapıyor sanatçı? İlkin örüntüleri oluşturan akıl’la (k)abartıyor gerçekliği sonra form’ları yaşadıklarını keşfetmek, anlayıp anlamlandırmak için kullanıyor. Çağrışımlarla nesneden (form’dan) yansımak istiyor. Bir ayna tutarak bakıyor şeyler’e yanılıp yanıltıyor, yeni anlamalarla yeni biçimler yaratıyor. Bizleri iyi hissettirmek için değil kendini iyi hissetmek için yapıyor bunu. Sanırım, sevgili dostum, kendimizden yıkımlar değil yaratımlar yapmanın bir yolu da bu.

Ben de yıllardır böylesi bir yoldan hayata bakış izleğindeyim. Bu yolla tanıyor ve tanımlıyorum kendimi. Bir övgü olarak değil bir teşhis olarak söylüyorum bunu. Bir de tuhaftır böylesi bir kafayla yaşamak. Böylesi bir kafayla bakmak, düşlemek, irdelemek… Hatırlıyorum, yoğun duygular yaşadığım bir gün, fırtınalı bir havada göğe bakıp bir kar tanesi beklemiştim. Beklenen kar tanesinin süzülerek düşerken hissettirdikleri ile avucuma düştüğünde hissettirdikleri aynı kalmamıştı. Aynı da kalamazdı. Şair yapısı gereği (bakış açısından kaynaklı) değişkenlerde derin anlamlar arar. Çünkü değişen ortam koşulları aklın, nesneleri kavrama biçimlerini de değiştirir. Nedensellik durumu, kar tanesinin bozulan form’uyla beni, özelden genel bir belirsizliğe (imgeye) doğru itmişti. Belirsizlik (imge) ürkütücü gibi gelse de bir sanat eserini güçlü kılan yanı vardır değil mi sevgili dostum? Yanılıyor muyum yoksa? Sanatçının (şairin), duyularıyla algıladığı nesnelerden sanatı ile duygu biçimlerini yansıttığını düşünüyorum. Şiir konusunda Platon, Sokrates ile yaptığı İon diyaloğunda şöyle diyor: “Şair akla dayanmaz, kendinden geçmiş olarak, ilhamla şiir yazar. Sanat ise idea’lardan (akıldan) uzaklaşır. Şair/sanat aldatır.* Oysa olaylar Platon’un belirttiği kadar basit işlemez. Yansıyan şey çoğu zaman kişinin psikolojisidir; hatta duyguları ve aklı ile hayatı çözümlemesidir. Duyguları bazen dile getiremediğimiz yoğun bir hâlini içimizde yaşarız. Sanatçı (şair) yine de kelimelerle anlatmakta yetersiz kaldığı duygusunu aktarmak isterse eğer bu onun eksik veya yanlış bilgi aktardığı yani bizleri aldattığına dair kesin bir gösterge olamaz. Kelimelerin (aklın) yetersiz kalışı duyguların yaşanmadığı anlamına gelmeyeceği gibi tarif ettiği duyguların da anlaşılması adına çeşitli imgelerle güçlendirmesi bir aldatma da olamaz.

Platon meselesiyle hatırladığım o fırtınalı gün, bir şiirim de doğmuştu. Yıkılan duygular yaşarken sanki dışardaki fırtına, içimin yangınını körüklüyordu. (Şiiri yazının sonuna bırakıyorum.) Yazdıklarımla, Platon’un kastettiği gibi bir aldatma içinde olmadığımı samimiyetle söyleyebilirim. Bırakın aldatmayı şair, oluşan ve değişen gerçek (nesnel) koşullar ile kendini ifade etmenin derdi içindedir. Şimdi uzaktan bakınca o şiire, yansıtmaların (benzetmelerin) olağan bir akış içinde olduğunu da görüyorum. Bu durum Platon’un dediği ilham düşüncesini destekliyor gibi görülse de şairlerin sadece bu içgüdü ile yazmadığı, akıl, duygu ve bakış açısı ile ilham’ı çağırdığı hatta ilham’ı yarattığı da görülür. Çoğu şairin yaptığı da budur aslında. Benim ise burada kar tanesiyle geleceğine inandığım mutluluğu, değişen koşullarla ölüme kadar getirdiğim görülüyor. Bu bir bakıma, insana dair olan mutluluğun bir illüzyon olduğu gerçekliğiyle de örtüşüyor. Ruh hali bu illüzyonda temel bir etkiye sahip olsa da şair ya da sanatçı, yaratısı ile yaşamı yansıtıp doğrulamak ister. Aldattığı bir mevzu var ise eğer bu belki yansımalarla okuyucunun aklını çelmektir. Bunu da yaparken okuyucuyu gerçekliğin sığ sularından alıp form’ların duygu derinliklerinde boğulmasını yeğlemek istemesidir. Ondaki bu güdü, insana dair duyguları sanatsal bir estetikle arayıp bularak aktarmanın gayesindendir.

Platon, dizginlenmesi gereken duyguları coşturduğu için edebiyatı sakıncalı görüyor sevgili dostum. Peki, karşı çıktığı edebiyat, yazdıklarında ona o coşkuyu (hazzı) hissettirmedi mi? Bu soruyu ona belki öğrencisi Aristoteles sormuştur çünkü o, sanatçıyı, Platon’a karşı olarak şöyle savlıyor: “Sanatçı, insan yaşamının anlamını bilirken bizi gerçeklikten uzaklaştıran, sahte bilgiler sunan bir adam değil, bize hayatı açıklayan bir adamdır.”**

İnandığım şeyi sana söylemekten çekinmiyorum: Dostlar böyledir değil mi? Sanat, duyguların arınmasını sağlarken bize faydası olan psikolojiyi de geliştirir. Bu nedenle duyular yoluyla kavranmak istenen nesnelerin gerçekliğinden uzaklaştıkça idea’lar (form’lar) da genelleşirken evrenselleşecektir. Bir şair, buhran içindeyken fırtınanın hissettirdikleriyle ve beklediği kar taneleriyle içindekileri (sustuklarını) öldürebilir. Yaratısı, yer yer kurmacaya kaysa bile onu hayatta tutabilir. Ah, sanatın kavrama arzusu, zihni aldatılmaktan nasıl da korur. Yanılıyor muyum?

 

Mevzuya giren şiirim şöyle;

 

İÇİMDEKİLER

İçinizdekilere,

1.

Birazdan kar başlayacak

Arayacak gözlerim

Sokak lambaları altında

Mutlu tanecikleri.

Bu beklenti,

Defalarca kaldırıp beni yerimden

Buğulandıracak pencerede

İçimdekileri.

 

İçimdekiler,

Heyecana sarılmış

İçimdekiler,

Sessizliğe gömülmüş

İçimdekiler,

Umuduyla bilenmiş.

 

Uğulduyor ve

Sarsılıyorum sanki.

Kıskıvrak bir savaş bu

Dayanılacak gibi değil.

Kar başlasın ya da

Dinsin artık fırtına

Yıkılmadan önce

İçimdekiler canıma.

 

2.

Ezildim dışımdakilerle

Öldü artık içindekiler de…

 

Ocak 2020

 

______________________

*Platon, Devlet, 601a-602c.

*Bkz.: Berna Moran, Edebiyat kuramları ve eleştiri, İletişim Yayınları, 2022, s. 24.

**Aristoteles, a.g.e., 1449b.

Resim: Raffaello Sanzio, “Atina Okulu”

1
1
Yazar Hakkında: Cemil Er

Verin Geri İnsanlığımızı

Vicdan, insanı tanımlayan karakteristik bir kavram. Sevgiden daha derin desem, büyük konuşmuş...
Devamını Oku

2 Comments

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir