Benim gerçeklerim varmış, ben hayal dünyasında yaşamıyormuşum. Benim hayal dünyamda yaşayan tanrımmış.
Kimdir cennete giden? Ey! Güzel ve vahşi tanrım! Dünyanın en büyük hayalperestisin sen…
Bana bir salıncak kurmuşsun, yürüyene kadar…
Dünyamın en büyük hayal kırıklığısın sen:
Ben fırsatı kaçırdım, ben çocuklarımla boşandım, karımla sevişmekten vazgeçtim, annem beni terk etti ve gitti; babam da sana çekti!
Elması olan bir bahçe değil benimki. Bir nevi erkeğimsi… Yutkunamıyorum…
Ne olmuş yani yarattığın şeytanlar, kardeş dediklerinden çıkmadı mı?
Ademin’in aklı karışmıştı…
Havva:
-Sen koparıp alamadığım, yere düşen elma gibisin.
Adem:
-Sepet sepet elmalarım vardı benim. Havva’ya adanmış bulutlardan yuvarladık. Mutluluğum elmacık kemiklerine.
Havva:
-İlk nefesimi seninle yuttuğumu, ilk mevsimde ilk gölgemi seninle gördüğüm gibi. Bana gökyüzünü vaat etmedin, bunu biliyorum.
Adem’in aklı karışmıştı… Tamam! Şeytan’ın, senin cennetten kovmasına ben neden olayım, tamam!
Adem:
-Hala hikayen için acı çekebiliyorsan aynalara bile bunu anlatabiliyorsan gökten düşen her üç elmada bir hakkın için! Henüz umudun var demektir.
Havva:
-Ben mesela enkaz olarak çıktım bu hikayeden. Ne elmada gözüm kaldı ne cennette. Yine de sana göğsümde duran elmalardan birini vaat etseydim. Benim dünyama gelir miydin Adem?
Adem:
-Sepet sepet elmalarım vardı benim Havva’ya adanmış. Hepsini üçer beşer bulutlardan yuvarladık, mutluluğun elmacık kemiklerine, ben de sana gökyüzünü vaat etmedim ki!
İlk nefesimi seninle yuttuğumu ilk sabahı ve ilk mevsimi gördüğüm gibi ilk gölgemi ilk gecemi seni bulmak için seninle yaşadım uçan halı’da…
Gökten düşen 3 elmanın birini Havva Adem’e verdi.
Birini kendi yedi..
Şimdi ben..
Bütün elma ağaçlarının dibinde,
Seni bekliyorum….
Mevsimin neydi? Cennetten geldim ve ev adresin yok. Havva’yla kutsal kitaplardan çöllere atıldığım dünyada, karlarla buluşturan, üşüten ve yakmakla tehdit tanrı, hepimizi ziyan ediyor.