Kaybolmak lazım bazen …

Yazar Hakkında: Emre ESEN

Ey Özgürlük

Lodos fırtınası, göz gözü görmüyor… İğne atsan yere düşmeyecek zamanları geride bırakmış...
Devamını Oku

“AgathaChristie 1926 yılında 11 gün boyunca ortadan kaybolur. Kendisinden haber alınamamasının ardından arabası bir göl kenarında ağaçlara çarpmış şekilde bulunur. İnsanlar artık neredeyse yazarın göle düştüğünü ve öldüğünü düşünmeye başlamıştır. Sonra birdenbire Christie ortaya çıkar ve kaybolduğu zaman dilimiyle alakalı kimseye hiçbir açıklama yapmaz!

Ünlü yazarın 11 kayıp günü ile ilgili o dönemde birçok farklı senaryo ortaya atılmıştır ancak kimse gerçeği bilmemektedir. Christie’nin ölümünün ardından ünlü film şirketi Warner Bros. onun gizemli hikâyesini film yapmak ister. Ancak yeteri kadar bilgiye sahip olmadıkları için bir medyumdan yardım almaya karar verirler. Tamara Rand isimli medyum, bu iş için yazarın ruhunu çağırmakla görevlendirilir ve ardından 11 kayıp günün sırrının Pera Palace Hotel’de saklı olduğunu söyler.

Medyumun iddiasına göre yazarın sırrını yine onun sakladığı bir anahtar açıklayacaktır. Kesin bir bilgi olmamakla birlikte Pera Palace’de bulunan anahtar, otelin sahibi Misbah Muhayyeş’in Yeniköy’deki yalısında bir odayı açmakta; orada bulunan defterde ise 11 kayıp günün tüm detayları yazdığı söylenmektedir.

Bu çarpıcı iddianın ardından tüm dünyanın gözü Agatha Christie’nin Pera Palace Hotel’de bulunan odasına çevrilir. 411 numaralı oda artık tüm dünya tarafından merak edilmektedir. Bir süre sonra söz konusu anahtar gerçekten de medyumun tarif ettiği yerde bulunur!

Otelin o dönemki sahibi bir ücret talep eder. Sonrasında Tamara Rand kendisine bir mektup yazar. Otelin sahibi fikrini değiştirir ancak o sırada otelde bir grev patlak verir ve hikaye bilinmez olarak ortada kalır.”

Ne kadar etkileyici, gizemli bir kayboluş…Keşke içimizdeki kayboluşlar da böyle olsa.

Kaybolmak ya da kayıp olmak(!)

İnsanın iç karmaşasını düşünüyorum. Sebepleri, sonuçları, amaçları, şartları, eksiltili yaşanmışlıkları. Başkalarının hayatlarında var olabilmek için kendi içinde kayboluşları.

Tercih edilmiş kayboluşlar her zaman güzel olmasa da bazen gerekli. Yeniden bulmak ya da sıfırdan başlamak için ilk adım.

Zamanı geldiğinde arındırmak lazım hayatımızı, prangalarımızdan kurtulmamız, eteklerimizdeki taşları dökmek misali. İnsan detoksu yapmalı.

Kalabalıklar içindeki kayboluşlar isteğimiz dışında olduğundan ağırdır yükü, zordur tedavisi, labirenttir yolu. Yüzleşmek zorunda kalır insan, kendisiyle. Hesap sorar hem geçmişine hem de yaşanmamış geleceğine.

Ama, olur da bir yolunu bulup sağ çıkarsa bu badireden, tecrübelerin en büyüğünü yaşar, bilir artık en zor bulmacaların çözümünü. Savaş meydanlarında kaybetmek yoktur artık ona. Düştüğünde, kendi elinden tutup kalkar ayağa.

Tabii ki bunun bir bedeli var. Her kaybetmenin, dönüşmekle hesabı ödeniyor. Hissizlik kaplıyor ruhunu. Kaybetmeye de kazanmaya da vermesi gereken tepkileri vermiyor. Tabiri caizse nur topu gibi kaşarlanmış ama onurlu bir dik duruşumuz oluyor artık.

Kaybedelim, kazanalım, kaybolalım, tekrar bulalım. Hatırlanacak, imrenilecek gizemler katalım kayboluşlarımıza. “Vay be! Nasıl da kayboldu ama…” desinler.

Yeter ki hiçbir olayda, hiçbir insanda kayıp(!) olmayalım.

Bu içeriğin etiketleri
, , , ,
Yazar Hakkında: Emre ESEN

Ey Özgürlük

Lodos fırtınası, göz gözü görmüyor… İğne atsan yere düşmeyecek zamanları geride bırakmış...
Devamını Oku

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir