Zihnen gezintiyi seven kıpır kıpır uyanık yürekler, yitiverir her mekânda. Bir bakmışsın cevap vermez dalmış başka âlemlere, bir bakmışsın var olan konunun ucundan kenarından tutmaz ve sessiz, selamsız akar gider masanın kenarından süzülerek düşen peçete gibi. Aslında birçoğumuz da biraz böyle değil miyiz? Bu tür yok oluşu saygısızlık olarak kabul etsem de hissettirmeden, kırmadan, dökmeden ben de kaybolurum zaman zaman. Beni; bir yazı, bir koku, bir şarkı, en çok da bir kitap götürür veya kaybeder olduğum yerden.
Bulurum sayfalar arasında peşine takılacak bir karakter, bir ağaç altı veya sıcak esen bir rüzgâr… Koşar, terler, yorulur ve en sonunda soluklanırım güneşin önünde saf tutmuş bulutların altında. Kelimeler tepeden dökülür, hangisinin yüze çarptığını anlayamazsın sadece seversin bu kayboluşu. Ve farklı olur her kitabın güneşi, yakıcılığı önünde çaresiz erirsin, erimenin de tadına vararak.
Kaybolacaksak kitaplarda kaybolalım. Bir kitap temin etmek nereye gittiğini bilmediğin tren yolculuğuna bilet almak gibidir. Oturur raylardan gelen sesi, ahengi dinlersin belki her ses seni mutlu etmez hatta rahatsız da edebilir. Olsun eminim bir tat alınan yanı vardır bu yolun. Her pencere farklı bakış açısıyla görür yazarın dünyasını. Hangisinden bakmak istersen öyle görürsün etrafı, belki modaya uyar kompartımanını sen de hayallerindeki gibi süslersin, bu da sana kalmış. Dağlar, tepeler, ırmaklar, yollar görürsün belki varırsın bir yerlere, kim bilir belki de varmak istemeyip oracıkta atlarsın istasyonu olmayan bir köyde…
Kitapta kaybolun her neredeyseniz. Kendinizi bulmak için kitapta kaybedin kendinizi…
