ERTELENMİŞ ZİHİNLER

Yazar Hakkında: Kemal AYBATAN

Mahfaza

Geniş bir odada minderler üzerinde bir tarafta  kasabanın ileri gelen hocaları, öğretmenleri,...
Devamını Oku

Şu an ofisimde oturmuş bu ayki yazımı nasıl yazsam diye düşünüyorum. Bir yandan da eskiden yazdığım yazılara göz gezdiriyorum, eğer kayda değer bir şeyler bulursam bu ayki yazım aşamasında üretme çabalarından kurtulacağımı düşünmek beni rahatlatıyor!  İlginç değil mi? İnsan severek yazacak olduğu bir yazıda bile kolaya kaçmak istiyor. Bir şeyleri üretmektense hazır olan bir şeyleri onun yerine kullanmak daah cazip geliyor.

Geçmiş karalama defterlerimin hepsini bir araya topladım ve karşımda toplam 7 adet ajanda ve onlarca kağıt var. İlk yazılarım 1997 yılında başlamış ve şu anki düşünce yapım ile baktığımda saçma sapan şeylerden bahsetmişim.* Okuyup okuyup gülüyorum ve zaman zaman da utanıyorum kendimden. Bu yazıyı gerçekten ben mi yazdım düşüncelerinden kurtulamıyorum.  Ayrıca zamanla nasıl bir değişim geçirdiğimi açık bir şekilde gözlemleyebiliyorum.

Evet karşımda 7 ajanda var ve ben zaman zaman günlük tarzında yazılar yazmışım ve zaman zaman da içinde bulunduğum durumları değerlendirmişim, eleştirmişim ve daha iyi nasıl olacağını dile getirmişim. En rahat hissetiğim yazıların da başkalarına bir şeyler anlatma çabasına girmeden sadece kendime yazılan, insanlara anlatamadığım ya da anlatmak istemediğim konulardan oluşan yazılar olduğunu fark ettim.

Diğer dikkatimi çeken şey ise yazılarımdan en az 5 tanesine “aslında düzenli olarak hergün yazı yazmak istiyorum ama nedense bir türlü beceremiyorum, beceremiyorum çünkü yazı yazmaya yetecek kadar zamanım olmuyor” tarzında cümleler kurarak başlamış olmam. Gerçekten öyle mi peki? Gerçekten zamanım yok mu? Ya da yazı yazmak isteyenlerin ve zaman bulamayanların gerçek mazeretleri zaman mıdır sizce? Fakat en çok yazı yazdığım zamanlara göz attığımda en yoğun olduğum zamanlarda yazmışım. Otobüste, derste, uyumadan hemen önce yatağımda,  kasiyer olarak çalıştığım marketin kasasında bulduğum boş bir fişin arkasına dahi yazmışım. Yazmışım, çünkü aklımdan sürekli yazma fikirleri geçiyormuş. Yazmışım, çünkü çok istiyormuşum. Hiç unutmam bir keresinde gaza gelip bir korku romanı yazmak istemiştim ve çevremi gözlemlemeye başlamıştım. Algıda seçicilik denilen kavram o zaman tavan yapmıştı. Dışarıda duyduğum sesleri, otobüsteki amcayı, teyzeyi, alışveriş yapmak için kasama gelen müşteriyi, duraktaki öğrenciyi yolun karşısına geçmeye çalışan kediyi ve köpeği kısacası her şeyi not almaya ve not aldıkça daha çok şeyleri görmeye başlamıştım. Ne zaman ki roman yazma işini erteledim işte o zaman bütün o gördüklerimi göremez hale geldim.  Çünkü ertelemek zihnimi de ertelememe sebep oldu.

Sizlere bu kadar özelimden bahsettikten sonra diyeceğim o ki sevgili okur; eğer bir şeyler yazmak ya da yapmak istiyorsanız sadece başlayın ve yapın. Gerisi zaten gelecektir. Çünkü o yaptığınız şey üzerine düşünmeye başlayacaksınız ve baktığınız her şeye o doğrultuda bakacaksınız ve daha önce defalarca karşılaştığınız şeyleri bile farklı göreceksiniz. Belki ilk başlarda yazdıklarınızdan ve gördüklerinizden hoşlanmayacaksınız ama zihninizin zamanla nasıl değiştiğini görmek sizleri mutlu edecektir.

 

 

*Saçmalığa farklı bir bakış açısı için: https://www.penceredergi.com/kime-gore-sacma.html

Fotoğraf: https://goo.gl/SdobYw

Yazar Hakkında: Kemal AYBATAN

Mahfaza

Geniş bir odada minderler üzerinde bir tarafta  kasabanın ileri gelen hocaları, öğretmenleri,...
Devamını Oku

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir