Bir varmış bir yokmuş. Bir zamanlar gökyüzündeki beyaz bir bulutun içinde yaşayan küçük bir su damlası varmış. Adı Ahenk’miş. Pek sevimli bir şeymiş. Oldukça da meraklıymış. Bütün gün, içinde yaşadığı bulutta oradan oraya süzülür ,her şeyi ilgiyle seyredermiş. Güneşin doğarken yaydığı ışıltılar, parlak yıldızlar, toprağın onlara kadar varan muhteşem kokusu onu cezbedermiş. Hele kuşların sesi. Yanlarına kadar uçabilenlerin özgürlüklerine hayran olur, sesleriyle büyülenirmiş. Ahenk bulutta yaşayan tek su damlacığı değilmiş elbette. Onunla birlikte pek çok su damlası da hayatını burada devam ettirirmiş. Ahenk herkesle güzel güzel geçinirmiş.
Günler böyle neşe içinde geçip giderken ,Ahenk bir gün diğer su damlacıklarının aralarında hararetli bir şekilde konuştuklarını fark etmiş. Hemen yanlarına gidip aralarına katılmış. Kulak kesilmiş. Arkadaşları yeryüzünde nereye inmek istediklerini anlatıyorlarmış. Bir tanesi:
-Ben yeryüzünde en çok denizleri merak ediyorum, demiş. Oraya düşmek istiyorum. Denizler o kadar büyük ki gez gez bitmez. Maceradan maceraya atılırım. Üstelik denizde çok çeşitli bitki ve hayvan türleri var. Canım hiç sıkılmaz.
Sonra bir başkası:
-Ben daha eğlenceli bir şeyler yapmak istiyorum diye söze karışmış. Kar olarak yere inip, çocukların elinde kar topu olmak istiyorum. Çocuk sesleri dünyadaki en güzel sesler bence, demiş.
Bu arada bir başka su damlası atılmış:
-Benim daha ilginç bir fikrim var. Yeryüzüne dolu olarak düşmek niyetindeyim, demiş.
Su damlacıkları merakla ona dönüp ‘neden ’diye sormuşlar.
-Duyduğuma göre dolu olarak birinin avuçlarına düşersem, o kişinin dilekleri kabul oluyormuş. Birinin hayalleriningerçekleşmesine yardım etmek çok hoş olabilir….
‘Vay’ demiş diğerleri. Bu oldukça değişik bir düşünceymiş.
-Umarız hayallerine kavuşursun, demişler.
Bu şekilde her biri kendi hayalini heyecanla anlatıp durmuş.Ahenk ise bir kenardan onları seyretmekle yetinmiş. Çünkü buluttan ayrılma fikri şimdiye dek hiç düşünmediği bir şeymiş. Burası onun eviymiş. Burada çok mutluymuş. Hem diğerleri gibi bir hayali de yokmuş. Canı sıkılmış bir halde oradan ayrılmış. Yaşadığı yerden ayrılma fikri onu korkutuyormuş. Acaba o kalıp burada hayatına devam etse olmaz mıymış? Hemen gidip yaşlı bilge su damlasına sıkıntısını anlatmaya karar vermiş. Yaşlı su damlası onu kaygılı bir şekilde görünce çok şaşırmış. Ahenk’in neşeli olmasına öyle alışkınmış ki.
-Hayırdır Ahenk nedir bu halin, diye sormuş.
Ahenk olan biteni anlatmış. Buluttan ayrılmak istemediğini söylemiş. Ama yaşlı su damlası :
-Üzgünüm ama bu imkansız, demiş. Her su damlası gibi sen de yeryüzüne düşmek zorundasın. Orada yeni bir hayat seni bekliyor.
Ahenk:
-Ama benim yapmak istediğim bir şey yok ki orada. Hiç bir hayal kurmadım şimdiye dek, demiş.
Yaşlı su damlası sevgiyle Ahenk’e yaklaşmış:
-Merak etme. Sadece kalbinin sesini dinle küçüğüm. Görecesin o sana yol gösterecektir, demiş.
Ahenk hayal kırıklığı içinde oradan ayrılmış. Kalbini dinlemekten başka çaresi yokmuş. Günlerce dinlemiş onu.Dikkatle ,sabırla beklemiş. Ama hayır. Ne ses ne seda geliyormuş kalbinden.
Derken, iyice ümidini kesmeye başladığı bir gün, dalgın dalgın dışarıya bakarken yanından geçen bir renk dalgası fark etmiş. Ne olduğunu anlayamamış. Ama muhteşem görünüyormuş doğrusu. Sarı, yeşil, mor ve diğer renkler. Sırayla bulutun önünden geçiyor sanki ona selam veriyormuş. Gözlerine inanamıyormuş. Daha yakından görmek içinyaklaşmış yaklaşmış. Dokunmaya çalışmış ama başaramamış.Kalbi küt küt atıyormuş heyecandan. Ah bir ele geçirebilserenkleri. Ne kadar da mutlu olacakmış. Ama renkler kuşak kuşak geçip gitmişler yanından. Ahenk uzun zamandır ilk defa bir şey için heyecanlandığını hissetmiş. Ve o an kalbinin ona bir şey fısıldadığını işitmiş. Evet evet, kalbi onun renklerle ilgili bir hayalin peşinden gitmesini tembihliyormuş. Bizim küçük su damlasının gözleri parlamış. ‘İşte’ demiş . ‘Ne yapacağımı buldum. Renkler. Renklere dokunacağım ben.’Sonunda aradığını bulmanın hevesiyle oradan oraya süzülüp dans etmiş. Fakat mutluluğu kısa sürmüş. Renkleri nasıl eldeedeceğini bilmiyormuş ki. Nereye gideceğini de. Suratı yeniden asılmış. Yeniden ümitsizliğe düşmüş.
Böylece günler geçip gitmiş. Sonunda yeryüzüne inme zamanı gelmiş. Herkes neşe içinde hayallerine kavuşacağı anı bekliyor, birer birer atıyormuş kendini aşağı. Sıra Ahenk’e gelmiş. Perişan bir haldeymiş. Ne yapacağı, nerede yaşayacağına dair en ufak bir fikri yokmuş hala. Üstelik yuvasından da ayrılıyormuş. Burayı çok özleyeceğini de biliyormuş. Ama çaresizmiş. Yaşlı su damlasının sözleri aklına gelmiş tekrar. Gözlerini kapatıp kalbini dinlemeye çalışmış. Belki onu renklerin yanına götürülebilirmiş. Kim bilir? Son bir ümitle kendini boşluğa bırakmış. Aşağı hızla düşüyormuş. Düşerken de sürekli renkleri düşlüyormuş. Biraz sonra bir bahçedeki ufak bir teknenin içine düşmüş. Gözlerini açmış. Etrafına bakınmış. Daracık bir alanmış burası. Büyük bir hayal kırıklığı yaşamış. ‘Keşke bir denize düşseydim’ diye geçirmiş içinden. Burası da neresiymiş böyle? Daha şimdiden bulutunu,arkadaşlarını özlemeye başlamış. Neredeyse ağlayacakmış. Kendi kendine hayıflanırken genç bir adam gelmiş .Teknedeki suyu alıp içeri götürmüş. Loş bir odaya girmişler.Ahenkmerakla etrafına bakıyormuş. Burası bir atölyeye benziyormuş. Duvarlarda asılı bir sürü renkli tablo, raflarda kitaplar varmış. Adam tekneyi masaya bırakarak gitmiş.Ahenk başına nelerin geleceğini endişeyle beklemeye başlamış. Derken adam elinde boya tüpleri ve fırçalarla geri dönmüş. Önce, teknedeki suyun içine onun bilmediği bir şey katmış. Tuhaf bir koku yayılmış etrafa. Ardından da fırçaları ,önce boyalara sonra da suya daldırmaya başlamış. O da nesi?Teknenin içine giren bin bir renk Ahenk’in etrafını sarmaya başlamış. Renkler dans ediyor, ona reverans yapıyorlarmış. Bu şahane bir görüntüymüş. Adeta bulutun içindeyken görüp dokunmaya çalıştığı ebemkuşağındakiler gibi. Her bir renk onun içinden geçiyor adamın yaptığı fırça darbeleriyle de biçimleniyorlarmış. Ahenk o kadar mutluymuş ki. Tüm renklerle ayrı ayrı konuşuyor her birinin sırrına eriyormuş. İşte olması gereken yerdeymiş. Kendini muhteşem hissediyormuş. Renkler durulunca adam eserini bir kağıda aktarıp kurumaya bırakmış. Ahenk kendisiyle gurur duymuş o an. Demek artık bir ustanın ellerinde renklere sözünü geçirebilecekmiş. Kim bilir belki nice eserlere daha hayat verecek olmak şimdiden hayallerini süslemiş. Kendini artık gurbette değil evinde hissediyormuş. Tüm kaygıları sona ermiş. Tam bu sırada ustanın eğilerek ona bir şeyler fısıldadığını işitmiş. Dikkat kesilmiş. Merakla dinlemiş:
-‘Allah’ın sırrı sensin, demiş adam usulca. Fısıldar gibi. Kalbine yolculuk et.’
Ahenk, ustanın ne demek istediğini çok iyi biliyormuş. Özlem ve minnetle yaşlı bilge su damlasını anımsamış. Yüreği şükranla dolmuş.