Ayinesi aşktır kişinin, lafa bakılmaz.
Aşk odur ki; ne isen sen.
Zira her ikisinin de güzelliği, gönül işçiliğinin inceliğinden…
Özne değildir, yüklem değil; meyil kantarının kolunda gidip gelen topuzun ucunda kâh hedonist kâh mazoşist aşka matuf harfler yazan kalemin derdi; maşuk kâğıtken. Eğri büğrü harflerin rengi hiç değilken. Candan gelip canana geçendir o beyaz sayfadaki eşsiz motif, alameti farikası aşkın. Ezgisi anlamında hafi.
Ne akıp ne geçiyorsa üzerinde raks eden kalemin muti burnundan kağıda, tükenmeye namzet. Her ikisinin tükenmesi fiyatınadır aşk, pahasına razı cümlesi! Ayna olsun lal mürekkep kağıt aharsız olsa ne fark eder? Yeter ki bir olup, aynı olsunlar vecd ile, serden geçen bir hal ile, sevda sevda, katre katre…
Desem ki
Öylesin nasıl seversen,
Dahası osun sen, nasıl sevdiysen
Ne ise Meyl-i Leyli’n, aşikarı odur öznenin. Dön! Ne gördün baktıkça içindeki aynalara bunca zaman? Gördüğünü ne bildin? Ve bildiğin bakiyesi benliğinin.
Ne kadar yürüdün bu sırlı yolda, kaç asır, nedir tarikin?
Bak!
Yürümeye başlayalı ne kadar eskidi pabuçların?
Leyla’m, senin de beyazlamaya başladı mı saçların?
Arayan sufinin aynası değil mi aşk, dervişin içinde büyüttüğü sarmaşık? Kendini şiddetle saran, hem mana, hem anlam. Ömür serden geçen hoş bir serencam işte o zaman. Baktıkça dünyaya, bildikçe kendini gönül aynasında; içindeki yangını aşk-ı ilahinin kıyısında yakan.
Ayna, sırlı camdan olur ya
İs, sır olur ya yandıkça aşk, maşukun tavında.
Ve herkesin aksi kendi sırladığı aynasında…
Bilmez herkes sırrın ardını yalnız, meclaya baktım sanır. Bilmez; kendine baktım sanır. Bilmez aşkı herkes, teni sevdim sanır, saçı sevdim sanır. Bilmez kimi ardı sırlı aynaları, baktıkça: Kâh Leyla’ya, kâh kendine, kâh aşka aşıktır.
Aşk odur ki
Ayinesidir kişinin
Odur ki, sen ne isen.
Nasıl sever isen
Osun işte sen…
Mükemmel ötesi!
Teşekkür ederim, beğeniniz kıymetli.
Kalemine sağlık abi. Çok güzel bir yazı.
Teşekkür ederim Özcan bey.