Mutluluğun Pusulası

Yazar Hakkında: Gül AYYILDIZ

Özgürlük Sanrısı

Zannettiğimiz kadar özgür müyüz? Havada uçuşan söylemler, kulağımıza sık değen kelimeler bir...
Devamını Oku

Mutluluk, bakmış ki kıymetini bilmiyor insanlar kendini fark ettirmek, değerini idrak ettirmek için gizlenmeye karar vermiş: acaba güneşin batışındaki kızıllığa mı bürünsem, yoksa bir çocuğun eşsiz gülüşüne mi yerleşsem, bir denizin çılgın mavisine mi, ya da kavurucu bir sıcak sonrası ihtiyaç duyulan bir yağmur serinliğine mi, veya bir çikolata paketinin içine mi, yahut yorgunluk sonrası içilen bir kahvenin tadına mı süzülsem? Hayali kurulmuş ve nihayet elde edilmiş bir kariyer aşığının yüzündeki neşeye mi, açlığı çekilen ve sonunda elde edilen bir mülkün sahibine verdiği o sahte özgüvene mi? Yaşlanmayı kabul etmeyen, ilgiyi güzelliği ile almaya alışmış bir kadının genç kalma iksirlerine mi? 

Hayır hayır demiş! 

Öyle bir yere gizlenmeliyim ki, orada beni sadece hak edenler, anlama değer verenler ve bakmaktan görmeye terfi edenler bulabilsin. Evet evet! İnsanların tam kalplerine, düşüncelerinin göz bebeklerine, ruhlarını besleme şekillerine, hayata anlam yükleyişlerine ve oluşturdukları bedensel-ruhsal alışkanlık biçimlerine gizlenmeliyim. Sadece kendi içine bakmayı akıl edenler bulabilmeli beni çünkü hayattaki en kıymetli şeyler hak edişlerle gelenler değil mi?

Mutluluk üzerine yapılmış sayısız psikolojik çalışmalar, araştırmalar, filmler, analizler, söyleşiler, tavsiyeler vardır. İnsan doğası gereği bir çok duygu halleri barındırır fakat mutluluk en çok özlemi çekilen, en iştahla istenenidir. Oysa insan her şeye adaptasyon sağlayan bir varlıktır yani sürekli mutlu olduğunuzda bu sizin yeni normaliniz olur, sıradanlaşır ve anlamı boşalır. Bir  şeyin kıymeti ona harcanan zaman ve emek miktarıncadır. 

Hız ve haz çağı dediğimiz içinde bulunduğumuz bu zamanlarda her şeye çabucak ve kolayca ulaşmaya alıştık tüm dünya insanı olarak. Virüs gibi yayılan ve tüm dünyayı kuşatan popüler sanal kültür kuşattı dört yanımızı. Dış dünyadan sürekli gelen bir dolu uyarıcıya maruz kalıyoruz. İlgi alanımıza giren bir videonun bile önce süresini kontrol edip sonra izliyoruz, her şey bir an önce olsun bitsin istiyoruz, tıpkı kaydırdığımız akıllı telefonun ekranı gibi bir sonraki, daha ilginci gelsin diyoruz. Her şeyin oburuyuz, hızlı olsun, hazlı olsun, fazla olsun… Oysa sahip olmak üzerinden tanımlanan her şey mutluluğun doğasına aykırıdır. İnsanın asgari ihtiyaçlarından fazla sahip olduğu hiç bir şey mutluluk oranıyla bağlantılı değildir. Mutluluk hedonizm ile tanımlanmayı da kabul etmez. Bir zevke ulaştıkça daha fazlasını ister insan çünkü hedonik adaptasyon vardır ve ulaşıldığı anda daha fazlası arzulanır. Bu susayınca deniz suyu içmeye de benzetilebilir. Susuzluğunuzu deniz suyuyla gideremezsiniz, içtikçe daha çok susarsınız, susadıkça da daha çok içersiniz. 

Psikiyatrist Robert Woldinger’in 2015’te yaptığı TEDx konuşmasında Harvard Üniversitesi’nin yürüttüğü “Yetişkin Gelişimi Çalışması “ The Grant Study” isimli mutluluk üzerine yapılmış çok uzun soluklu bir çalışmadan bahseder. Bu çalışma 1938 yılında başlatılmış ve tam 75 sene sürmüştür. Hatta bu çalışma sırasında kuşaklar değişmiştir. İnsanları mutlu eden ve sağlıklı kılan şeyler ergenlik döneminden yaşlılık döneminin sonuna kadar enine boyuna incelenerek zengin bir veri bankası sağlanmıştır. En mutlu olan insanların ne en şöhretliler, ne en güzeller ya da yakışıklılar, ne en zenginler ne de en başarılılar olduğu gözlemlenmiştir. Bu çok emek ve zaman gerektiren çalışmanın neticesinde: bulunduğu toplumla, ailesiyle ve çevresiyle anlamlı sosyal bağlar inşa edebilen insanların daha sağlıklı, uzun ömürlü ve daha mutlu olabildiği sonucuna varılmıştır. Woldinger TEDx konuşmasını Mark Twain’in insanları pozitif ve affedici olmaya, daha çok sevmeye yönlendiren şu sözü ile bitirir: “Hayat öyle kısa ki; tartışmalara, özür dilemelere kıskançlıklara, hesap sormalara zaman yok. Sadece sevmek için zaman var ve bunun için, tabiri caizse sadece ‘bir an’ var.” 

Mutluluk diyordu Gandhi “ insanın düşündüklerinin, söylediklerinin ve yaptıklarının uyum içinde olmasından doğan ahenktir.” Olayları ve durumları yorumlayan bilişsel sistemimizdeki dengenin mutluluğumuzla birebir ilişkili olduğunu bu sözüyle ne güzel özetler Gandhi.

Avusturyalı psikiyatrist Viktor Frankl kendisinin de içinde bulunduğu Alman Nazilerinin Yahudi soykırımı sırasında ölüm hapishaneleri yıllarında bir kısım mahkumların karşılaştıkları zorluk karşısında hemen pes ederek hatta ölümü kendilerinin seçerek yaşamdan kolayca umudunu kesenlerin inadına bir kısım mahkumların içinde bulundukları tüm zorlu şartlara rağmen inanılmaz bir direnç gösterdiklerine, her şeye rağmen yaşama sıkı sıkıya sarıldıklarına şahit olmuştur. Frankl, buradaki farkı yaratan unsurun yaşama anlam üretebilenlerin ruhsal olarak daha güçlü ve daha pozitif olmalarıyla bağdaştırmıştır. 

Aristoteles, mutluluğu “eudaimonia” olarak isimlendirir ve erdemli bir hayatla ilişkilendirir. Buradaki eudaimonia olarak isimlendirilen kavram saatten saate değişen, anlık veya hazlık mutluluklar değil tüm yaşama sirayet eden mutluluklardır. Buna çağımızda “ kendini gerçekleştirme”, İslam’da “ kemale erme”, Buda öğretisinde “ Nirvana’ya erişme” olarak tabir edilir. Ruhun huzurda olması ve ebedi mutluluğa ulaşmanın sırrı hayatın anlam muhtevasıyla ilgilidir. Aristo: ’Mutluluk erdemli faaliyette; kusursuz mutluluk en iyi faaliyette bulunur ve en iyi faaliyet tefekkürdür. Kutsallıkta her şeyi aşan Tanrı’nın faaliyeti, tefekkür olmalıdır.’’ Sözlerinde ‘eudominia’ya ulaşmak, ilahi yaşamı anlamlandırmak için tefekkürün elzemliğinden dem vurur. Mutlu bir hayatı erdemli yaşanan bir hayatla ilişkilendiren Aristo, erdemli bir insanın tanımını da “Altın Orta” öğretisini kullanarak yani söylediklerinde ve eylemlerinde dengede olan insan olarak tanımlar. ( Bu, Gandhi’nin de mutluluk tanımıyla eşdeğerdir.)

Farabi de mutluluğu iyi insan olmakla bağdaştırır. Mutluluk hakkı insanın doğuştan getirdiği haktır ve insanın bu hakkı kullanırken kesin olarak özgürlüğe ihtiyacı vardır. Farabi’ye göre insan, insan olmama konusunda özgür değildir. İnsan ilahi özünü gerçekleştirmeye mahkumdur. Mutluluk sürekli bir çabanın ürünüdür. İnsan yaradılış gayesine uygun en iyi işi seçtiğinde ve o işi ciddiyetle vücuda getirdiğinde mutlu olur der. 

Mutluluğun pusulası vardır: ama modern çağın tanımladığı gibi bir haz zinciri çabası değil “itminan” yani kalbin huzur hissidir. İnsan sadece mutlu olmak üzerine de yaratılmamıştır. Mutsuzluk da insanın öz gelişimi için bir dolu fırsatlar barındırır. Bunu Milan Kundera şu sözünde ne güzel anlatır: “Yaşamakta mutluluk diye bir şey yok. Yaşamak, acılı ben’ini dünya adına taşımak. Ama olmak; olmak, mutluluk. Olmak: Çeşmeye, evrenin içine ılık bir yağmur gibi indiği taş bir havuza dönüşmek” Mutluluk anlamlı bir hayatla, potansiyelini zorlayarak dönüşmen gereken bir insani özle, hayata kendince bir şeyler eklemenle zenginleştirilebilir. Geçmişin olumsuz anlarına çakılıp kalmamakla, geleceğin endişelerinden sıyrılmakla ve an’da kalabilmekle de harmanlanabilir. Kendinden daha büyük bir ülküye hizmet etmekle, acılarını dönüştürebilmekle, diğerkam olabilmekle ve göbek bağı gibi birbirine bağlı olduğun yaradılışa parmak izin gibi faydalı bir dokunuş yapabilmekle mümkün kılınabilir. Bir diğerinin acısını duyabilmekle bazen…Hallac-ı Mansuri’nin: “ Cehennem acı çektiğimiz yer değil, acı çektiğimizi kimsenin duymadığı yerdir.” Söylemindeki gibi bazen bir acıya kulak kesilmekle, bir diğerinin Cehennemine bir Cennet aydınlığı aralayabilmekle…Kederini misafir etmekle, ondaki hikmetleri görebilmekle de. Halil Cibran’ın dediği gibi: “ Keder içinizi ne kadar derin oyarsa, neşe de çok yerleşir oraya.” Keder ve mutluluk… Özünde dönüştürebilenlere ne güzel kardeştir. Nostalghia filminde Tarkovski’nin söylediği gibi, “Biliyorum mutlu olmak istiyorsunuz… ama daha önemli şeyler var.”

Yazar Hakkında: Gül AYYILDIZ

Özgürlük Sanrısı

Zannettiğimiz kadar özgür müyüz? Havada uçuşan söylemler, kulağımıza sık değen kelimeler bir...
Devamını Oku

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir