Şaire adı sorulmaz. O, kâh âdemdir; kâinatta yapayalnız kâh bir kum tanesidir denizlerde aşikâr olur apansız.
Şaire memleketi sorulmaz. O, lâmekândır; bazen en ıssız memleketin sadık vatandaşı bazen her şeyiyle tüm dünyayı kuşatan duygu yüklü canavar.
Yaşı sorulmaz şairin. O, ölümlü dünyanın ölümsüz izi. Yaşarken ölen ve habersiz öldüren bizi.
Şaire rengi sorulmaz. Rengi olmaz şairin. Şiirin rengi vardır. Kelimelerinde bir âlem görürsünüz de ahenge boyanırsınız. Kâh masmavi gökyüzünde bir kuş kâh bembeyaz düşlerde bir yok oluş kâh zifiri karanlıklarda boğuluş… Bazen kıpkırmızıdır; coşkunun ve şehvetin rengi bazen bir armonidir kendi bulur ahengi.
Tabiatı sorulmaz şaire. O ki coşkun sularda alev alev yakabilen bir büyücüdür. O, çamur deryasında su ile toprağı ayırabilen sükutun temsilcisi. Bazen yana yana kül olur da insan, o külleri yepyeni, en büyük ateşe çevirebilendir şair.
Onu zaman zaman çiçek bahçelerinde misk kokuları arasında gezindiğini görürüsünüz de ruhunun cehennemin müdavimi olduğunu bilmezsiniz.
Şair; girdabın hâkimi, bilinmezin efendisi ve sevdanın sahibi… Ona soru sorulmaz. O, yokluğun hâmisi, varlığın müdavimidir.
Bu ne berraklıktır Azizim. Bu nasıl bir karanlığa ışık oluştur? Kelimeleriniz ahenkle uçuşan havada toz zerreciği. Yazılarınız fevkalade huzur verici. Bu huzurdan mahrum etmeyin bizi ne olur!