Vakit Kaybı, Yalan

Yazar Hakkında: Gökhan GENÇ

Zamanın Eli Değdi Bize

“Her şey zamanında yapılmalı” önermesini zamansız vererek başlayalım bu yazıya, doğrunun bu...
Devamını Oku

Kısa sürmesi planlanan konuşma için öğrenci yurduyla fakültenin arasındaki yemyeşil küçük parktaydılar. Kapalı bir çardağın ortasında duran betondan yapılma banka oturdular. Bu ayrılık konuşmasını ne kız ne de vurdumduymaz oğlan istiyordu, sadece olması gerektiğini biliyorlardı. Bir şeyler havada kalmasın diye düşündüler, birbirlerinden havalanırken.

Oğlan rahattı, bacaklarını sonuna kadar ayırıp, genişçe oturmuştu. Bağcığı çözülen ayakkabısını bağladı vakit geçirmek istercesine oysaki açık olan gömleğinin düğmelerini de kapatabilirdi, ayaktan başlamayı tercih etti. O bağcıklarını bağlarken kız ondan nasıl çözüldüğünü düşündü, içinde de çözemediği ne çok şey vardı.

Doğrulup söze girdi hayırsız o(ğ)lan: “Seni hep üzdüm, görünen o ki üzmeye devam edeceğim. En iyisi, ikimiz için de en iyisi artık bitsin. Yaramayacağız birbirimize bu kasım şahit. Soğuyan hava sadece ruhlarımızı soğutmadı, eksiltti ne varsa.”

Daha fazla kuracak cümlesi kalmamıştı, esasında gerek bile duymadı. Belki de başkalarına harcarım diye düşündü. Kız bir şey diyemedi önce; ayakları bacakları kapalı, elleri kucağındaki çantasında, dinledi sadece uzaklara bakarak. Başlarken hayalleri bu değildi haliyle. Üşümeye başladı ayaklarından, titremeye başladığını hissetti. Yeni ölen birinin ilk ayaktan soğuyacağını aklına getirdi manasız. Boşa söylenmiş sözleri dinledi, dinledi. Bir an önce öğrenci yurduna dönüp en yakın arkadaşının telkinlerini dinlerken alt ranzada yorganı üstüne çekmekti derdi. Belki biraz ağlardı çünkü hayalleri vakit kaybına uğramıştı. Bu gereksiz adam derdine veremediği dersleri de vardı onlara da üzülmesi gerekiyordu. “Peki” dedi sadece. Defol git anlamına geldiğini düşündü oğlan kalkıp gitti cesaretle, bir kelam daha etmeden. Kız bütün göz yaşlarını alt ranzaya sakladı. Kalktı yürüdü yurda doğru. Üşüyen ayakları bitkinlikten gidemiyor, sanki yeryüzü ayakları altında kayıyordu.

Yurdun tam önünde sınıfından bir çocukla karşılaştı. Hâl hatır sordular birbirlerine, çocuk tanırdı arkadaşını, iyi olmadığını gördü. Sustular bir müddet. Sanki kız için az önceki konuşma da yetmemişti sessizlik. Kız sormadı nereye gittiğini, kendinin nereye gittiği, hatta ranzasında ağlayacağı da barizdi, değmediğini bildiği halde. Aslında insan kendine üzüldüğü için ağlar en çok, karşısındakinin gidişine alışır bir şekilde diye aklından geçirdi.

“Yürüyeceğim herkes yurda girerken, sonra belki biraz parkta otururum” dedi çocuk sanki kız cevap beklemiş gibi. Farklı olmayı pek severdi, akşamüstü yurt telaşını görmemek için kaçmış, mini kasetçaları, küçük bir hoparlör, biraz da annesinin yemekte tam doymadığı zamanlar atıştırsın diye verdiği kuru kayısılardan almıştı yanına. Biraz dolaşıp parkta oturacağını yineledi, onun da gelmesini istedi. Kız “olmaz, iyi değilim gibi.” dedi. Çocuk ısrar etti halbuki ona karşı bir ilgisi de yoktu. Derdi sadece keyifsiz bir arkadaşını birazcık mutlu etmek ya da üst ranzadaki kızın yükünü hafifletmekti. Zorda olsa kızı kandırdı. Nasıl ikna oldu kocaman bir muamma. Belki de yok demeye bile mecali kalmamıştı. Biraz yürüdüler kızın ayaklarına iyi gelmişti bu yürüyüş, ısınmıştı ama yağmur yağmaya da başlamıştı hafiften. Tam deminki çardağın önüne gelince çocuk “Gel burada oturalım hem ıslanmayalım hem de müzik dinlemek için daha güzel bir yer yok bu parkta” dedi. Kız ise ayrılmak için de ideal bir yer diye geçirdi içinden. “Yağmur da eşlik eder bize” dedi oğlan. Kız pek istemedi az önce yaşadıklarını aklına getirdi, aynı banka oturmak garip gelirdi ama bir yandan da başka biriyle ne hissedeceğini düşündü aynı yerde. Hem bu bankın, çardağın ne kabahati vardı neden orayı hep böyle hatırlayayım diye düşündü sonuçta her gün okula giderken yanından da geçiyordu. Daha içini bile boşaltmadan olay mahalline yeniden gelmişti, bir damla gözyaşı bile dökmeden. Çocuğun ısrarı ve yağan yağmurun şiddetiyle az önceki bankta otururken buldu kendini. Durakta otobüs bekler gibi oturmuşlardı her an gelirse otobüs kalkarız der gibi sıradan, telaşsız. Çocuk kasetçalarını açtı, o dönemlerde pek kimsenin dinlemediği eskilerden bir şarkıyı aradı ve buldu hoparlörü açtı, yağmurun sesini bastırsın diye. Kız harika bir hissiyata bürünmüştü. Şimdi ağlayamamalıyım diye düşündü garip bir ruh haliyle ve hiç duymadığı bu şarkıyla ağlamaya başladı.

Bir bildiğim kimi hala sevdiğim
Unutmuşum yalandır
Bir sen bilirsin bir de ben.
Söylesem başkalarına o da yalan.

Yazar Hakkında: Gökhan GENÇ

Zamanın Eli Değdi Bize

“Her şey zamanında yapılmalı” önermesini zamansız vererek başlayalım bu yazıya, doğrunun bu...
Devamını Oku

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir