“Dünyanın hikâyesi toz ve gaz bulutuydu diye başlar bilirsiniz. Birazdan anlatacağım hikâyenin de başlangıcı akvaryumda bir balığı izlemekle başladı. Dünyanın oluşumunu ne kadar kavradıysanız bu hikâyeyi de aynı şiddetle kavrarsınız diye umuyorum.”
Hayatında her şey aynıydı ve aynı zamanda değildi. Dışarıdan baktığınızda gördüğünüz hep aynı şeyleri yapan insan, içinde yaşadıklarıyla çok farklı. Hayat bu, sana özel bir durum değil dedi akvaryuma dalgın dalgın bakarken. Mesela balık sahibi olmak ilginç bir şey. Sen ona sahipsin, o sana. Sürekli birbirini besleyen bir ilişki bu. Balık yetiştirmek istiyorsan akvaryumunu temizlemelisin, havasına ve yemine özen göstermelisin. Her istediğinde başını alıp gidemezsin mesela birine emanet etmeli ve rutinlerini devam ettirmelisin ki balık yaşayabilsin. Peki, bu kadar mecburiyetlerden sonra elde ettiğin şey nedir? Bir balığın sudaki estetik hareketleri ve eşsiz süzülmeleri mi? O da doğru balığı seçtiysen mümkün tabi. Sonra büyüdüğünü gözlemleyip birkaç yavru sahibi olup akvaryum nüfusunu artırabilirsin. Sonra, sonra… diye düşünürken dakikalar birbiri ardına geçmeye balığın eşsiz hareketleri benzer tekrarlara ve sıradanlaşmaya bırakmıştı yerini. Düşünmek sanki beynini kurutmuştu. Kalktı mutfaktan bir bardak su aldı ve içti. Ohhhh içi ferahlamış ve aynı zamanda sanki beyni sulanmıştı. Akvaryumda kabarcıklar çıkarıp bir oraya bir buraya aheste aheste yüzen balığa baktı, insan olmanın o zehirli eminliği gözlerinde, elinin tersi ile yüzüğünü akvaryum camına vurdu. Çıkan sesle telaşlanan balık bir oraya bir buraya yüzmeye başlamıştı. Sakinleşene kadar izlediği balığı… Ne manası var ki balık yetiştirmenin? Ne anla mı? Ve anlamı olmalı mıydı acaba? dedi kendi kendine her yaptığının. Meydan okurcasına yaklaştı akvaryuma, başını sağa sola çevirerek çeşitli açılardan baktı balığa ve balık bir büyük bir küçük görünmeye başladı. Balıkta adama bakıyordu sanki acaba onun zaviyesinden baktığında insan ne kadar büyük, ne kadar küçük görünüyordu?
Balıkla konuşabilse beyni bu kadar glikoz harcamayacak ve kolayca ne olup bittiğini anlayacaktı aslında. Ne güzel olurdu balığa sorular sorup cevabını alabilse:
-“ Bu hareketleri yaparken estetik kaygısı güdüyor muydu?”
-“Yüzerken daha güzel yüzebilirim diye düşünüyor muydu yoksa yüzerken yaptıkları belirli bir dizi matematiksel modelden farksız mıydı?”
-“Suyu seviyor muydu? mesela yoksa mecburi hizmet gibi miydi yaşadıkları?”
-“Daha büyük bir akvaryum hayal edebiliyor muydu acaba balık? Yoksa bitmek tükenmek bilmez istekler sadece insanlıkta mıydı?”
-“Küçük bir akvaryumda derya deniz hayaller kurabiliyor muydu? Yoksa hapsolduğu akvaryumda mı küçüldü hayatı, hayalleri?”
-“Suda yemek, uyumak ve suda yaşayıp ölmek ilginç geliyor muydu? Biz miydik ilginç olan ve bizim gibi bir hayat sürmek miydi?
-“Amannn balık işte!” dedi küçük dağları yaratan o insansı zavallı edasıyla. Ama o her şeyi bilmiş aklı, balığın ne bilinçte olduğunu düşünmekten alıkoyamadı gene de. Sahi düşünüyor muydu? balık. Bir bilince sahip miydi? Hani tek düşünen tür değil miydi insanoğlu? İnsanoğlu sandığım kadar akıllı değildir belki dedi. Ama sonra kendinden akıllı bir varlığın olması fikrini kabul edemedi. Aklıyla tebelleş olurken, balık anlam ve kavramlar ortaya koyamaz ayrıca dedi bir filozof edasıyla. Ve aklından geçirdiği düşünceler birden muzip bir ses oluverdi:
-“Balık hafızası!” Tabi ya balık birde çabucak unutuverirdi. Zihninde ansızın oluşan bu düşünceler bir tür kendi kendine satranç oynayan adamın hallerine dönüştü. Balıkta, insanda kendisiydi. Hamle yapan ve karşılayan da kendisi. Ve alacağı her galibiyet aynı zamanda yenilgisiydi.
Sahi balık hafızası acep nedir ki? Diye söylendi sonra. Söylendiği gibi çabucak mı unuturdu balık? Çabuk nasıl bir zaman dilimini içerir, kime ve neye göredir zaman? Eline akıllı telefonunu aldı alelacele. Hemen arama motoruna yazıp sormak geldi balık hafızası nedir? Hıhh diye küçümsedi bu garip telaşını sonra. Şu haline bak hele. Hızda kaybolmuş bir devrin, şüpheli ve onaylanmamış bilgileriyle dolu cadı kazanı gibi göründü gözüne internet. Her konuyu bildiğini sanan malumatfuruş birisi olmak istemedi o an. Düşünmeye devam etti sessizce. Nice sonra insan ne sıklıkla unutur insanlığını ve hangi aralıkta hatırlar diye düşündü. Çok mu iyidir mesela insanın hafızası balıktan. Öyle ya koskoca insan bu bir balıkla mukayese edilmez, edilemez. Her şeyi unutan balık bir yanda, her şeyi hatırlayan insan diğer yanda mıdır? Karşı karşıya mı bu iki canlı yoksa yan yana mıdır? Unutan balık- hatırlayan insan diye sesli sesli tekrar etti. Fonetiği hoşuna da gitmişti üstelik. Güzel Kızılderili adı olur diye düşündü. Düşünmesiyle birlikte kendini Kızılderili kabilesinde ateşin etrafında Unutan Balık ve Hatırlayan İnsanla barış çubuğunu tüttürürken canlandırdı gözünde. Akıl ne muzip ne muhteşem bir şeydi.
Unutan Balık – Hatırlayan İnsan. Hatırlamak dediğimiz mefhum unutmakla manalı değil miydi? Hatırı ve hatıraları unutmasak hatırlamak gerekmezdi şüphesiz. Nereden gelmişti aklına mefhum ve mana kelimeleri bir Osmanlıca Sözlükten kaçıp sığınmak ister gibi. Unutulmamak için çırpınan bir dilin mümtaz kelimeleri. Sanki zihnimin dehlizlerinde kaybolmamak için seslenmişler umarsızca, mefhum ve mana. Bu kelimeleri hatırlayabildiği ve bu kelimelerle cümle kurabildiği için mi balık hafızalı değildi?
Dünya döner durur; akvaryumdaki hava kabarcıklarıyla raks eden değirmen gibi, eğlence olur. Eğleriz ömrümüzü devir daiminin cezbesiyle esrik. Ha insan ha balık. Ama insan balıktan fazla eğliyordu kendini ve şüphesiz zat-ı şahanelerini oynamada balıktan çok daha iyiydi. İnsan ve balık ne çok birbirine benzer ne de çok yabancı. Sıkıştıkları hayatları kadar var ve yoklar aslında. İnsanoğlu mükemmelliğin sanrılarında tutsak, balık akvaryumda. İnsan hafızasına da çok güvenmemek lazım aslında oda işine gelmeyeni unutur çabucak. Ama unutmaz kinlerini diye düşündü. Sonra gecenin sessizliğinde yükseldi sesi:
-“ Kurt çok kışlar atlatırmış da unutmazmış yediği ayazı…”
Akvaryumda bir balığı izlemekle başlamıştı her şey ama bitmemişti. Balığa bakıp bakıp gülümsüyordu o yüce insan! İyilik yapıp akvaryuma atsa o an balıkta Halikta bilecekti… Bir insan ömrüne kaç balık hafızası sığardı? Bir balık hafızası kaç bayttı? Kaç tane balığı toplasak 1 kilobayt ederdi? Unutan Balık- Hatırlayan İnsan öyle mi? Hatırlayan insan neden unutmuştu öyleyse dilini, tarihini medeniyetini. Sustu düşünceleri. Men dakka dukka! Aklının camına biri tıklatmıştı gece gece ve uyandırmıştı içerdeki delileri. Akvaryumda balık, odada adam bir oyana bir bu yana hareket ederken endişeli.