Sanat, nesnel olanın ve herkesçe ortalama olarak aynı düzeyde kabul görülenin ötesine geçerek öznelin ve paydaşlığın kapısını aralayandır. Somut olanın ve beş duyu ile algılananın sınırlı mevcudiyetini bir kenarda bırakarak soyutun ve duygudaşlığın sınırsızlığına işaret edendir. Zihnin standart düşünme yapısını zorlayarak farklılığa izin veren, normal\anormal dengesini alt üst eden, sıradan kalıplara arkasını dönen ve tekdüzeliği ortadan kaldırarak insana değer katandır.
Bazen kapkara mürekkeplerden akan gökyüzüne şahitlik etmek bazen bir başkasının acısına haykırarak eşlik etmek bazen de kalbimizin derinlerinden gelen yankılara hiç tanımadığımız birinin satırlarında rastlamaktır.
Kâh neşeyi kâh hüznü yol arkadaşı edinenler, notalar aracılığıyla kalplerimizle konuşanlar, kelimelerimizi renkleri ile resmedenler her defasında ortaklığın, paydaşlığın ve duygudaşlığın vurgusunu yapmaktadır âdeta.
Bir yandan da varlığını varlığımızdan ayıran, öznelliğin sonsuzluğuna saygı duyan, esnekliğin sağlamlığına güvenen duruşlarıyla sanata dair her bir ürün, farklılık önünde saygı ile eğilir.
Sanat, soyut olana somut aracılığıyla ulaşma yolculuğu ve bu yolculukta deneyimlenen her düşünceyi, duyguyu, duyumu anlama ve anlamlandırma uğraşını kapsayan çok boyutlu bir kavram olarak insan var oldukça varlığı devam edecek olandır…