Eksik Bir Şey Mi Var?

Yazan
Yazar Hakkında: Nur Kan

Eksik Bir Şey Mi Var?

Yılın en sevilen zamanları gelmişti yine. Dilek zamanları… Yılbaşı mıydı, Hıdırellez miydi,...
Devamını Oku

Yılın en sevilen zamanları gelmişti yine. Dilek zamanları… Yılbaşı mıydı, Hıdırellez miydi, bir bayram sabahı mıydı bilinmez, tüm dilekler sıraya girdi. Dilekler kimlere nasip olacaklarını bekliyorlardı. Çocuklar kolaydı; oyuncaklar, yapacakları işi biliyorlardı. Para, sağlık, neşe, mutluluk, sabır, huzur birbirine çalım atıyor, dilek sahiplerine koşuşturacakları için hazırlık yapıyorlardı. Para ve sağlık, kendinden emin; sabır, biraz gergin; neşe ve mutluluk, sıra dışı fikirler peşindeydi. Huzur, bu sene yeni bir karar almıştı. Kendisine doğrudan istemeyene gitmeyecekti. Genelde diğer dileklerin yanında gönüllü olarak dolaştığı için gerçekten istenip istenmediğini merak ediyordu. Arkadaşları da ona “Sen olmasan da olur” diyorlardı. Çok alınmıştı bu duruma, belki de haklılık payı vardı. Pastasını üflerken ilk olarak huzur dilendiğini duymamıştı. Tüm dilekler nurdan yağmur damlaları gibi hazırlandı o akşam. Huzur biraz yutkundu kararı için. Kendine söz verdi. Arkadaşları ile yola koyuldu.

İlk olarak çok güzel bir sofraya denk geldiler; çoluk çocuk ailecek neşe içinde yemek yiyorlardı. Ailenin büyüğü, “Allah neşemizi bozmasın” dedi. “Âmin” dediler hep birlikte. Neşe durumu anlamıştı, parlayıverdi en güzel haliyle. Huzur bekledi, onu anan olmamıştı. İçi buruk söndürüverdi tüm şavkını. O anda evin ortanca oğlu bardağını devirdi. Kaza bu ya, masaya olduğu gibi tüm içecek dökülmüştü. “Sen de bir işi düzgün yapsan şaşarım anası kılıklı” dedi evin babası. Masadakiler güldüler; çocuk güldü, anne güldü, misafirler güldüler, çünkü şakaya gülünürdü. Gecenin devamı bilmukabele şakalar ve atışmalarla geçti. Huzur, “Demek ki bana gerek yokmuş” dedi.

Çıkışta camın önündeki masada dileğini kayan bir yıldıza yollayan o genç kızı gördüler. Başarı diliyordu. Şaşırmadı başarı; yılın bu zamanları ergen çocuklar hep kendisini dilerdi. “Lütfen derslerimde başarılı olayım. Bu senem çok önemli” dedi kız. Başarı baktı kızın gözlerine, içindeki ateşi gördü. Parlayarak aklına düştü. Huzur yine gözlemlemekle kararlıydı. Dersine dönmüştü bile kız bir hışımla soru çözüyordu. Neden sonra yüreği sıkıştı, yapamayacağını hissediyordu. Bu tedirginliği geçsin diye ne zamandır almayı düşündüğü o ilacı sipariş etti. Zaten sınıf arkadaşları da onun notlarını kullanıyorlardı. “Canım bu duruma iyiden iyiye sıkıldı. Birkaç sayfa eksik versem ne olur ki? Onlar da not tutsalarmış” diye düşündü. Bu durum onun başarısından bir şey eksiltmeyecekti. Huzur yine umudunu yitirdi. Arkadaşı görevini yerine getiriyordu ve ona burada da ihtiyaç yoktu. Camdan çıkıp gitti.

Yolda el ele yürüyen bir çift gördü. Şakıyarak bir yere koşuyorlardı. Sürpriz yapmıştı belli ki delikanlı, çantasından bir dilek balonunu çıkardı. “Hadi sevgilim, bir dilek tut.” dedi. Kız çok sevindi, unutulmadığı ve kendine özel hissettirildiği için heyecanlıydı. “Gel birlikte uçuralım.” dedi. Ortak dilek olarak sonsuz aşk dilediler. Romantik bir çift için ideal bir dilekti bu. Aşk hemen geldi, en ateşli haliyle kor gibi kırmızıydı, ikisinin de yüreğine düşüverdi. “Her aşkın yanında ben de olacak değilim ya” dedi huzur. Belli ki aşkın o çalımlı halini kıskanmıştı. Genç kız delikanlıya sarıldı, burnundan öptü. “Ee” dedi, kız “Bu kadar mı?” “Ne bu kadar mı?” diye sordu delikanlı. Kız sustu, umduğu şey olmayacaktı. Oğlan sustu, yaptığı sürpriz yerini bulmamıştı. Kendini eksik hissetti. Kız tribini attı, oğlan suratını astı. Yine de küsüp barışacaklarını bildiğinden üzerine varmadı. Hem aşkın tadı böyle daha güzel çıkmaz mıydı? Huzur kıstı yine ışığını, kayboldu ortadan.

Bir parti sesi duydu yolun üzerinde, şöyle bir baktı bahçeye; mumlar yanıyor, koca bir pasta da tamam. “İşte dilek geliyor” dedi, koştu gitti kalabalığın arasına. Orta yaşlarda bir bey duruyor pastanın başında, dostlarına muzip bakışlar atarak kollarını kaldırıp daha yüksek tezahürata davet eder gibi ortamı daha da coşturuyordu. İçinden o ihaleyi de almayı, bu sene kazancını ikiye katlamayı diledi. Kudretli bir nefesle söndürdü mumlarını. Para, üstten bir tavırla geldi orada adamın cebine. Kimisi az, kimisi çok illaki dilerdi parayı ama işte kısmet, onun kimin kapısından gireceği belli olmazdı. Çalışanlarının maaşına bir hafta geç ödese, dostundan aldığı borcu biraz ötelese, elindeki işleri yarım bırakıp ailesiyle olan tatili iptal etse, gece gündüz çalışsa alırdı o ihaleyi. Sonuçta para parayı çeker. “Herkes de biraz fedakârlık ediversin” diye geçirdi içinden adam. İçi biraz sıkıldı, yorgunluktandır diye düşündü. Daha fazla beklemeye tahammülü kalmamıştı Huzur’un, ortam onun pırıltısına daha da aldı. Zaten bu kadar şatafatın içinde görünmüyordu da.

Saat iyice geç olmuştu, evlerin ışıkları sönmüş, sokaklar sessizleşmişti. Bir evin balkonunda ağlayan bir kadın vardı. Bakışları yorgun, cildi kuru, alnı kırışık, elinde yeni kaybettiği evladının küçük bir yastığı. Kokladı ve sabır diledi. Ona kavuşacağı güne kadar yetecek sabır, içeride uyuyan eşi ve diğer yavrusunun hatırına yaşayacak kadar sabır. Herkese de zaten onlar adına bunu istemişti. O tüm ritüellerde sabır oradaydı. Kokladığı yastıkta hava oldu, kadına nüfuz etti. En ağır dilekleri yerine getireceğini bildiğinden gergindi zaten. Sabır sırasını savdı, şimdi görev zamanıydı. Sükûnet verdi, gözyaşlarını sildi. İç sıkışması hiç geçmeyecekti. En çok burada içi gitti Huzur’un ama kararını bozmak istemedi. “Huzurum burada değil, öteki dünyada olacak” diye inandığından, kadının aklına huzur dilemek hiç gelmemişti. En çok burada içi gitti Huzur’un ama kararını bozmak istemedi. Kadın omzunda bir dokunuş bıraktı ve sessizce ayrıldı balkondan.

Sağlığı nerede bulacağını biliyordu. Koştu gitti en yakın hastanenin bahçesine. İşte burada bencillik etmeyecekti. Her şeyin başının sağlık olduğunu o da biliyordu ama tek başına şifa da huzursuz olur muydu ki? Sağlığına kavuşanlar da nankörlük etmiyor muydu? “Belki ben de akıllarına gelirim.” diye bekledi. Hıdırellez duasında hastanenin bahçesindeki gül ağacına bağlanmış dilekleri tek tek okudu. Sağlık, mutluluk, bolluk, bereket, para, aşk, ev, araba, hatta ölmek isteyenlerle doluydu. Yine de her hastanın şifa bulmasını dileyerek ayrıldı bahçeden. Birkaç oda ışığı sönmüştü, belli ki sağlık görevini yerine getirmek için birkaç hastayı seçmiş, ağrısını dindirmiş, uyumasına müsaade etmişti.

Bu dar sokaklardan çıkmak istedi Huzur. Bulutlara yürüdü. Ta dünyanın öbür ucuna bakma sırası gelmişti. Barış dileyenlere gelmeliydi sıra. En çok acı çeken, belki de dilemeden olması gerekendi Barış. Düşman başa geldi mi birinin değil, milyonların dileği oluyordu elbette. Zaman alıyordu yerine gelmesi, gün gelecek o da olacaktı. Ama yine ya huzur ben unutulursam diye hayıflandı. Huzursuz da barış ortamı olamaz mıydı? Olabilirdi elbet. Huzursuz aşk, huzursuz neşe, huzursuz başarı, para, sabır, sağlık, barış, mutluluk olabilirdi. Lakin “Bir şey eksik ama ne?” diye düşünür çoğu insan. “Mutluyum ama eksik olan ne?” Bulmak için meditasyonlara gittiler, çocukluk travmalarını temizlediler. Huzurun ölümden sonra vaat edildiğini söylediler. Yeri geldi, onu bile maddi dünyadan örneklerle anlattılar. Tam bulacakken aradıkları şeyi unuttular, bulduklarını şifa sananlar oldu, bolluk bereket para sananlar oldu, anlık mutluluklar oldu. Huzuru aradıklarını bilemediler, bulduklarında anlamadılar, kaybettiklerinde fark etmediler.

O gün bugündür dileyene gitmek için bekler durur Huzur.

Yazan
Yazar Hakkında: Nur Kan

Eksik Bir Şey Mi Var?

Yılın en sevilen zamanları gelmişti yine. Dilek zamanları… Yılbaşı mıydı, Hıdırellez miydi,...
Devamını Oku

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir