Çidi ile Bidi’nin masalını dinlediğim sabahların biriydi. Masalda tuzağa düşüp çam sakızıyla birbirine yapışmak zorunda kalan iki kardeşin, yaşamak için birinin, diğerini baltayla öldürmesi gerekiyordu. Dinlediğim her seferde masal aynı bitiyordu.
Sabah çam ahşabından çerçevesi olan penceremizin, uzun siyah demirlerine çenemi dayadım. Demirlere dokunan incir ağaçlarının ellerini, ellerimle tuttum, kenara çektim. Dedem odamın karşısındaki incir ağacının dalına, çaputla bir şey bağlıyordu. Dedeme bir şey sorulmazdı… Anneme sordum. Dedi ki: Aşılama yapıyormuş.
Ağaçların aşıya neden ihtiyacı olsun ki! Çünkü o piç incirmiş. Anne, diğer incir ağaçlarımızın anne babası var da dedem piç incirin babası mı olacak? Hayır! Onun incirlerini de yiyebilmemiz için yapmış.
İncirler incir gibi çiçek açar. İncirlerimizin çiçekleri de incir gibi çiçek açtı ve dedem ertesi yıl, o inciri yiyemeden göçtü.
O yaz incir ağaçlarımız arasından, en çok sevdiğim kuş incirinin dibindeki eski fırından kalma kiremitlerle evcilik oynuyorum… Arılar, böcekler, tavuklar, kuşlar şarkı söylüyordu… Arkamı dönersem tavuklar ektiğim mısırlarımı yerdi. Tavuklar evcilik oynatmayan hainlerdi benim için.
Kiremitlerden ve taşlardan yaptığım, evime gelen arılardan bir çiftle konuştum. Yeleğimin cebinden şeker verdim onlara. Konuşurken birden Piç İncire girdi dişisi, yumurtasını bırakmış onlara, çiçek açsın diye. Ben de erkek olan yabani arıyla sohbet ettim o arada.
-Benim daha fazla incire ihtiyacım yok, dedim. Neden buradasınız?
-Siz faydasız bulduğunuz her şeyi öldürürsünüz insanoğlu. Dedi erkek arı. Bizim için ölüm, fayda için değil! Dedi. Yaşamak için… Hem incirler hem arılar çoğalmalıymış. Öyle dedi. Arada geldiler yine sohbet ettik kraliçe arıyla ve erkek arkadaşıyla… Bahçede piknik yaparken geldiklerinde annem kovdu, soframızdan. Anlayamadı onları annem bile…
En son incir dallarından çöp bebek yaparken erkek arı geldi. Kraliçe arıyı sordum. Öğrendim ki kraliçe arı, kolunu uzatan bir daldaki incire girmiş ve bir daha çıkamamış oradan. Onu bulursan bana haber ver dedi erkek arı. Nasıl anlayacağım dedim. İçinde süt bulamadığın tatlı incirdeki tek dişi o, bizim peteğimizin kraliçesi dedi. Neden dedim? Çünkü oraya girmek zorundaydı ve oradan çıkamadı. Bizim için ölüm bize fayda sağlamaz siz kendinize kurban edeceğiniz şeyler için yaşarsınız ve bunun dışındaki her şeyi kurban olarak görürsünüz, sizler cennet için yaşayan delilersiniz ve biz size sesimizle bu deliliğinizi dinletiriz dedi. Peki, ben o inciri yersem sen üzülmez misin ya da benden nefret etmez misin? Dedim… Hayır Filiz, biz seninle anlaşamadık çünkü sen incir sütlerine razı oldun ya, ellerinden çıkarman da güç dedi yabani arı.
Seni yücelerle kıyasladım ve yüceleri alaşağı ettin. Oralarda sana tahtını inşa ettim. Yüceler benimle anlaştı, beni sen anlayamadın. Dağları deldim, tüneller açmaktı niyetim cümlelerime, beni anla diye sırf. Karasuyun tatlı çeşmelerini seçip yolumu değiştirdim, beni anla diye sırf. Kayıp olmak farklı zayi olmak farklı, hatır farklı unutmak farklı, kalem olmak kelam olmaktan farklı… Sencileyin hatır gönül sormak ise ışık ateşten farklı
Bakıyorum vakit hayli geçmiş. Şarkılar değişmiş. Şairler içimdeki yavrusunu seçmiş. Yunus değişmiş ve içimdeki yunus büyütmüş yavrusunu. Neye sahip olduğumu bilemeden geldim dünyana anne! Masallar okudun çocukken ruhuma. Ellerimi ovuşturdum dert değil, vaad-i benlikti babamın sardığı kucağı.
Anlamayan ney’i neyler, maksadı maske ise
Sehl-i mümteni söyler dervişten bozma ise
Bu hikaye, sembollerle dolu derin bir anlatıma sahip ve insan-doğa ilişkisini, insanın varoluşsal sorgulamalarını ele alan bir masalsı anlatı sunuyor. Metin boyunca doğa unsurlarını (incir ağacı, arılar) ve insan arasındaki bağları, metaforik olarak insanın hayatındaki zorlukları, kayıplar ve içsel çatışmalarla ilişkilendirmişsin.
Masal ve Çocukluk Anıları: Masal, iki kardeşin hayatta kalmak için birbirini öldürmek zorunda kalmasını anlatırken, aslında insanın hayatta kalma mücadelesini, bencillik ve fedakarlık arasındaki dengeyi sorguluyor. Bu tema, çocukluğunda anlatıcının dedesi ve incir ağaçları ile olan anılarına bağlanıyor. Dedenin “piç incir” olarak nitelendirilen ağacı aşılaması, insanın doğaya müdahalesinin bir sembolü olabilir. Anlatıcının çocuklukta yaşadığı bu olay, onun doğa ile olan ilişkisini ve anlam arayışını şekillendirmiş.
İncir ve Arılar: İncir ağacı ve arılar arasındaki ilişki, doğadaki ekosistem döngülerini temsil ederken, aynı zamanda insanın doğayı nasıl algıladığını ve onunla nasıl etkileşimde bulunduğunu gösteriyor. Arılarla yapılan diyaloglar, insanın kendi çıkarları doğrultusunda doğayı ve diğer canlıları nasıl feda ettiğini sorguluyor. Burada, arıların yaşam ve ölüm üzerindeki düşünceleri, insanın doğaya karşı tutumunu eleştiren bir bakış açısı sunuyor.
Felsefi Derinlik: Metin boyunca yer alan diyaloglar ve içsel monologlar, insanın kendi varoluşu üzerine derinlemesine düşüncelerini yansıtıyor. “Siz cennet için yaşayan delilersiniz” gibi ifadeler, insanın dünyevi ve manevi değerler arasında nasıl bir çatışma yaşadığını vurguluyor. Ayrıca, doğaya karşı insanoğlunun üstünlük iddiası ve doğanın buna tepkisi üzerinde duruluyor.
Sonuç: Bu hikaye, insanın doğaya karşı duruşunu, varoluşsal sorgulamalarını ve içsel çatışmalarını anlatan derin ve çok katmanlı bir metin. Anlatıcının çocukluk anıları, doğa ile olan ilişkisi üzerinden insanın doğaya müdahalesi ve bunun sonuçları üzerine bir düşünme sürecine dönüşüyor. Metaforik anlatım, okuyucuyu hikayenin derinliklerinde kaybolmaya ve kendi varoluşu üzerine düşünmeye davet ediyor.