İklimleri eliyle koyduğu gibi bulmayı umuyordu insanoğlu, dünyada… İçlerine bir parça yaz koymuştu, bir parça kış… En mutlu olduğu şeylerin izini sürmekti niyeti, en acı ayrılıklarını hatırlamaktı. Bazen mevsimlerini baharların arasına sakladı…
Bir insan düşünün, bir yaz mevsimi olsun işte! Üstelik en sevdiğiniz mevsim kışken ayaz mı ayaz olan o yazdan korkmaz mısınız?
Mevsimlerin başladığı ayları bulmak bir yanılgıydı, tıpkı şu an mevsimlerin tadınının eskiden olmadığı gibi… Yağmur da beklenmeyen misafir gibi oldu.
Karlar incir dallarının üstüne set çekmedikçe kış gelmedi ne de çayların suları bulanık akmadıkça…
İnsanın yaşadığı şeyleri silmesi ölümle eşdeğer gibi görünüyorsa, hepimiz çoktan ölmüştük bir kez.
Güneşin parlak kollarında mahşere dönmüşse hayatımız, hadi bizi cennete gönder: Ey! Yıldızlı gökyüzü.
İnsan her yaşadığına şahit arıyorsa hadi anlatmaya başlasın topraklar, hadi anlatmaya başlasın gökyüzü tüm o zamanları.
Cahit’in korkusu son buldu ölümle… Kapının ardına hırkamı asmamla son buldu, odadaki hayaletler ve son buldu cam kenarındaki kendi gölgem; kendim olduğunu anladığım vakit.
Korku; insanın başına ne geleceğini bilememesidir. Akademik tanımında korku bir duygudur. Tehdit edici bir duruma karşı verilen bir tepkidir. (1) Hepimizin korktuğu bir şey olduğuna göre hepimiz duygusalız aslında.
Spinoza’ya göre korku kararsız kalmaktan doğan bir acıdır. (2) Korku edebi olarak, dini olarak, kültürel olarak tanımlanıp tüm hayatımıza yön veren pusulamızdır. Korkmasak sever miydik? Sevdiğimizden mi korkuyoruz; yoksa korktularak mı sevdiriliyoruz? O halde zafer sevgidir. Korku ve sevginin çocuğu ise üzüntü, acı ve öfkedir.
Aldatılmaktan korkmak, yalandan korkmak, terk edilmekten korkmak, gelecekten korkmak ve tanrıdan korkmak nedendir ki! Bunlar bizim yönümüzü belirlerken: Neden korkar insan pusulasından? İnsan sevdiğinden korkar mı? Korktuğunu sever miydi ya da.
Anatomi derslerini hatırlıyorum. Bir kaptır vücudum, korkumu içinde sakladığım. Sen de karnımda, ben diyeyim göğsümde, boşluktayım, dolmaktayım, gözbebeklerim büyümekte ve kaskatı kesilmişim. Biz insanoğlu; korku porsiyonumuzda savaşlar, aşklar, devrimler ürettik ve yaydık… Korkmasak yapar mıydık ertesi günden?
Korku bizim kabusumuzdur. Korkumuzun babası antik yunanda uyku tanrısıdır ve fobosdur adı. Annesi olan Afrodit gibi her canlıyı elde etme isteği olduğu içindir ki belki de kaybetme korkumuz anneden gelir. Kaybetmemek için de savaşlarımız gelir babası Ares’ten… (3)
Korku yükseklerdedir. Kurtulmak istersin şayet cennet vadedilmişse; korku, cehennem gibi aşağıdadır ve soğuk terler dökerek söndürmek istersin. Korkuyu terk etmek istersin kalbin duracaksa, sınırlardaki paslı telleri aşarak içmediğin çorbaları içip, bilmediğin rüzgarlara dokunmak istersin. Sen de ben de aynı şeyden korkarken aynı gökyüzüne sığınan üşüyen, ölen, kaybolan, nefret eden, sevilen, üzülen insanlarız… Korku belirsizliktir, korku bağımlılıktır, korku kaybetmektir, korku bir çizgidir, korku kifayetsizdir ki tüm duyguların atasıdır bence. Bazen insan; ben özgürüm demek yerine ‘kaybedecek bir şeyim yok’der. Halbuki demir parmaklıkların arkası ya da savaşlar korkunun en özel çocuğu olan öfkenin ürünüdür. Korku bazen de beklenmeyendir tıpkı ölüm gibi.
Güneşin parlak kollarında mahşere dönmüşse hayatımız, hadi bizi cennete gönder ey yıldızlı gökyüzü. İnsan ölümden korkuyorsa hadi anlatmaya başlasın topraklar, hadi anlatmaya başlasın gökyüzü tüm mevsimleri bir bir… Bir firevun gibi insanoğlu şimdi: Bir doğumdan kork bir de ölümden kork!
1 BAŞARAN, H. A. (2016). Spinoza’da Korku Duygusu Üzerine Bir İnceleme. Dört Öge, (9), 169-190.
2 Dinçer, A. (2017). Korku: Dili, kavramlaşmasi, kültürel boyutu. Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim (TEKE) Dergisi, 6(2), 769-798.
3 https://mitolojiktanrilar.com/phobos-yunan-mitolojisinde-korku-tanrisi/