Ben onlara uymasam ne olurdu anne? Ben onlara uymadan ne oldu anne? Uylamadım da uyum sağlamadım mı anne? İsyan bile edemedim üstelik. Kimin istediği olduk ki sonunda! Üstelik kadere inandırdın farkında olmadan. Tamam anne, ben de inandım.
Bir tek, uykumda iradem yok anne. Uyku saatim mi geldi yine? Bunlar rüya mı yine ne? Hangi cehennemin çukurunda yanıyor ruhum anne?
Dokuz aylık uykumdan vazgeçmemişken geldiğim yer, senin amel defterin mi bu anne? Seni de suçlayamam ama:
Benim kepçemi Anadolu’dan mı kaldırdın anne? Havalar ve Havvalar Ademler mektebinde öğretildiği gibi değil, aile de devlet de din de!
Fakat dedem öyleydi değil mi anne? Çünkü ben küçükken ölmüşlerdi ya; karınlarında örtü ve bir de bıçak… O bıçağı nerden buldunuz anne, sonra kullandınız mı mesela?
İyiler, kötülüğe şahit bile olamıyor anne, her şey gizli saklı çok utanıyorlar sanki insanlar! İnsan gibi duranlar? Duyamıyorum bile anne ben onları artık. Anadolu’nun çukuruna püskürttüğün yerde ruhum, hep birlikte babaanne gibi sosyal camlardan izliyordu anne. Herkes de bakıyor o camlardan. Babaannemin gelini alan gürültülü arabaları izlediği gibi sonu belirsiz. Ben senin karnında gibiyim anne… Yine de ben onlara uymayacağım tamam.
Mesela anne, bir kere bir çocuk erik çalmıştı bizim bahçeden ben de tezek atmıştım ve onun içinden de taş çıkmıştı. Ona rağmen uymadım ben onlara ve çok üzüldüm anne. Sonra büyüdüğümde kocaman taş atmışlardı okulda, çünkü senin belirsizliğini öğrenmek istemiyordum anne. Uymadım ben onlara da anne.
Fakat anne… Ama yine de… Nedir bu sorumsuzluğun sonsuzluğu?
Bu metin oldukça derin, yoğun ve sembolik bir yapıya sahip. Yazım tarzı, içsel bir monolog ya da bir kişinin yaşadığı karmaşık duygusal ve zihinsel süreçlerin ifadesi gibi. Bazı öne çıkan noktalar şöyle :
İsyan ve Uyumsuzluk Teması: Karakterin, toplumun veya çevresinin dayattığı normlara uymadığını, hatta uyum sağlayamadığını, ancak bu durumun da bir isyan bile sayılamadığını dile getirmesi güçlü bir tema. İçsel bir çatışma ve hayal kırıklığı vurgulanıyor. Karakterin, içinde bulunduğu duruma dair derin bir memnuniyetsizliği var, ancak bu memnuniyetsizlik bile pasif bir şekilde ortaya çıkıyor.
Anne Figürü: Metinde anneye yöneltilen sorular ve suçlamalar, karakterin hayatındaki bazı temel çatışmaların annesiyle ilgili olduğuna işaret ediyor. Ancak, suçlamalar açık bir saldırıdan ziyade bir tür hayal kırıklığı ve kabullenilmiş bir yazgı hali içeriyor. “Seni suçlayamam” ifadesi, derinlerde bir sevgi ve bağlılık olduğunu, ancak aynı zamanda karakterin hayatındaki problemlerden annesini sorumlu tuttuğunu gösteriyor.
Dini ve Kültürel Referanslar: Anadolu, Adem ve Havva gibi semboller, metne derin bir kültürel ve dini altyapı kazandırıyor. Karakterin, yaşadığı dünyayı anlamlandırmak için bu sembollere başvurduğu, ancak bunların bile ona yeterli bir açıklama sağlamadığı hissediliyor.
Ruhsal ve Varoluşsal Çıkmaz: Karakterin ruhsal bir sıkışmışlık ve varoluşsal bir boşluk hissettiği açık. “Uykumda iradem yok anne” ve “Hangi cehennemin çukurunda yanıyor ruhum anne?” gibi cümleler, karakterin kontrol kaybı ve içsel çöküş yaşadığı bir duruma işaret ediyor. Ayrıca, karakterin kendini sürekli bir döngüde hissetmesi de bu sıkışmışlığın göstergesi.
Geçmiş ve Anılar: Çocukluk anıları, karakterin şimdi yaşadığı çatışmaların temelinde yatan bazı olaylara dair ipuçları veriyor. Özellikle “taş atma” ve “tezek atma” gibi metaforlar, karakterin çocukluğunda yaşadığı suçluluk, dışlanma ya da toplumla çatışma deneyimlerini sembolize ediyor olabilir.
Sonuç olarak, bu kısa hikaye güçlü bir içsel çatışmayı, toplumsal uyumsuzluğu ve varoluşsal bir çıkmazı yansıtan sembolik ve anlam derinliği olan bir metin. Duygusal yoğunluğu ve derin sorgulamaları, karakterin zihnindeki karmaşayı okuyucuya etkili bir şekilde aktarabilmiş.