Yok Gibi Yaşamak

Yazar Hakkında: Fatmanur ALSANCAK

Miras Kalan Sürgün

Doğulu olarak ölmek istiyorum ben, sizin bir tek ama büyük bir gücünüz...
Devamını Oku

Boğuk bir bakışın oluyor senin

Bir girdap derinliğinde kayboluyor gibiyim

Yok gibi yaşamak bu kalkıp kurtulmak gibi kalabalıktan.

Modern dönemin yetimleri kadar çaresiz ve göçmüş yitenleri kadar yok gibi bir adam. Böylesine güneşsiz bir şehirde yabancılaşmamak için yok yere yapılan işler kadar anlamsız bir hayatın adamı. Şimdi modern dünya ile başlayan bir cümle kuracağım ama dilim varmıyor. Parmaklar da tükenir zaman zaman. Saatlerce boşluğa bakıp hayal kurmaya benziyor yaşamak. Oysa her şeyin mümkün, basit ve ulaşılabilir olduğu bu dünyada kır saçlı olmanın da bir değeri olmalıydı.

Kır saçlı olmanın O’nun için hiçbir değeri yoktu. Onun için değerli olan şey, sıcak bir çay ve kendi boşluklarını dolduracak bir ceylan gözüydü. Bilinir ancak ulaşılmaz bir hissiyatın içinde tüm derdi gitmek olan bu adamın esaslı dost denebilecek kimsesi yoktu annesinden başka.

Annesi onu büyüten değil onunla büyüdüğü kişiydi. Bilge sıfatına yaraşır bir kadınla büyümek kır saçlı adamı yoğuran en mühim noktaydı. Şimdilerde orta yaş bunalımlarıyla fırlatıldığı bu dünyadaki anlam arayışlarından vazgeçip var olma mücadelesi içine girmişti. Savaşacak çok düşman, beklenen güzel bir gelecek, asla gitmeyeceği bir ülkesi vardı. Vatan onun için başka bir yerdi. Uzak, yaraları sarılmış ve kendi dilini konuştuğu yerdi.

Çekme ülkemden nar yangını gözlerini

Beni bu kentten kurtar beni yalnız ko git beni.

Şimdilerdeki var olma mücadelesi herkesinkine benziyor. Var olmak demek (en temelde) temel ihtiyaçların karşılanmasıyla eşdeğerdir. Bunun peşinde koşmaya çalışan insanoğlunun kaygıları, umutları, hayalleri, geleceği iki avucunun içindedir. Doğduğundan beri bu varlık mücadelesi orta yaştaki insanlar için tam bir arayış halinde tezahür eder. Tam da bu arayışın ortasına bir sevdanın düşmesi orayı vatanı olarak kabul edişe doğru yol çizmektedir. Vatan, sevdanın olduğu yerdir. Sevdanın ne olduğunu anlatmaya yüzümüz yoktur; zira Zarifoğlu tüm uzuvlarımıza öğretmiştir.

Susmam seni ürkütmesin içimde çağlar var bilmelisin

Katı bir yalnızlık bu bilmelisin

Kaçmam kendimi bulmam ben senden yoksunum iyi bilmelisin.

Aynada göz kenarındaki çizgileri gördü bir gün. Bir ağaç gövdesindeki sıralanışı hatırlatan bu çizgileri saydı. Tam 5 çizgi… Her birinin bir ülkeye dair olduğunu tahayyül etti. “En sonuncusu Türkiye” diye geçirdi içinden. Başka çizgiler oluşacak mıydı? Yeni bir yüz çizgisi daha? Yeni bir sevgili ile bunun olma ihtimali nedir? Belki daha naif çizgiler… Ufak bir tebessüm. Ya daha kötü bir hayat bekliyorsa? Yuva kurma yolu hiç bu kadar uzun görünmemişti. Ucu bucağı görünmeyen bu yol ne kadar çetrefillidir. Bir de uzaktaysan ve hala bir yurt edinememişsen. “Şimdi sevdalanmanın hiç vakti değil” diye düşündü. -bir üçüncü dünya ülkesine gitmek için iki kişi değil tek kişi olmak gerek. Yeni bir çizgi için yalnız olmak gerek. Katı bir yalnızlık gerek çağlar boyu süren…

Hayat soru işaretleri ile doludur ancak bu soru(n)ları çözmek saçlarımızı kır, yüzümüzü çizgilerle bezenmiş, aynamızı grileştirmiş ve bizi yalnızlığa yöneltmiş hale getirir. Bu sorularla cebelleşirken iki veya daha fazla sayıda kişilik hayatlar arafta bırakırken gönül hep kalmakla gitmenin arasında köşeye sıkışmaktadır. Kendimizi var etme mücadelemizde yanımıza almamız gereken teçhizatları sıralamak gerekirse bir vatan, bir anne, bir sevda ve yalnızlıkla bezenmiş umuttur. Nerede var olacağını, nereden güç alacağını ve ne ile yoğrulacağını hayat öğretiyor.

Hadi tut elimden gök gibi ölü kadar yalnızım.

 

 

P.S. “Erdem Beyazıt’ın dizeleri belki bir türkünün sözlerine çok yakışırdı. Alnındaki çizgileri coğrafyanın aynasına benzeten bir şairin yüreğinde çalan bir türkü olmaması mümkün müdür? “

 

Yazar Hakkında: Fatmanur ALSANCAK

Miras Kalan Sürgün

Doğulu olarak ölmek istiyorum ben, sizin bir tek ama büyük bir gücünüz...
Devamını Oku

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir