Yol ve Gureba

Yazar Hakkında: Fatmanur ALSANCAK

Miras Kalan Sürgün

Doğulu olarak ölmek istiyorum ben, sizin bir tek ama büyük bir gücünüz...
Devamını Oku

“Tut ki yanlış bir çağdayız. Ve kıravatlar evlerimize dönerken yırtıp parçalanmayı yine de hak ediyor.”

Bülent Parlak

Ne zaman gitmek düşse aklıma zaman oracıkta donar kalır. Dönmek dendiğinde ise nefesim tutulur. Yağmur yağıverir ne vakit yola düşsem. Benim yola düşmelerimle hüzün düşer koynuma. Ve şehir boğulur.

Yol, insanı terbiye eder. Tıpkı Bülent Parlak’ın dediğinden: bulunması en zor olan şey, insanın kendini kaybetmesidir. Gitmek yolda kaybolmaktır. U çizmediğimiz sürece kaybolmak hakkımızdır. Gitme fısıltısını dinlerken “Nereye”, “Nasıl” gibi sorular aklımıza düşerse, kaybolmak düşten ibaret hale gelmektedir.  Yaşadığımız şehirle anlaşmayı bozup kimsesi olmayan başka bir kentle evlenmektir bu. Yolun marifeti buradan gelmektedir. Kulağımızda bizden gidenlerin ağlama sesleri çınlarken gözümüz akıp giden yolda gördüklerimizdedir. Domates satan kadınlar, karpuz satan bir dede ve tepesinde duman birikmiş bir dağ…

Yol, insanın kendisiyle barışma vesilesidir. Kalabalık bir şehirlerarası yolda muavinle konuşmayı istememek yahut sıkış tepiş uçak koltuğunda “keşke pencere kenarında ben otursaydım.” İç geçirmesi ile yol içe dönüştür. İçine dön-şarkıya dön-kalbine dön

Kalbine dön/ evine dön/ şarkıya dön…

Böyle değildi miydi o mısralar.

Şiir dön der, siz dönme düşüyle gidersiniz. Ancak mesele yolda olmaktan çok daha ötededir; aslolan gitmek, gidebilmektir. Mesele zamanı durdurabilmek ve yolda kaybolmaktır.

Yol, yüzleşmek için size karanlık bir ortam sunmaktadır. Molaların yabancılaştırdığı yolculuklarda belki bir kaza ile herkesin öleceği bir grup insanla göz göze gelmemeye çalışırsınız. Herkes, herkese benzemekte ve ölü bir ifade ile boş boş bakmaktadır. Kendi başınalığınızla yüzleşirsiniz. Halbuki çocukluğun gözleme yeme durağı olan mola tesisleri, bilindik anonsları ile artık fazlasıyla yabancıdır.

Hayat yolundaki tek yoldaşınız bavuldur. Zira insanoğlu gitmek üzere hayatınıza girmektedir. Buna girmek bile denmemeli. Doğru sözcük “uğramak” olmalı. Yol arkadaşı aramamak gerekir. Bu çağda herkes gitmektedir. Kalan sağları konuşamıyoruz bile, masal okuyalım o halde.

Yol, sonu beklememektir. İnsanoğlu kendisini ve tüm dünyayı sonlu olarak tasavvur ederken bunu yolda tecrübe etme çabası ile kaybolmak imkansızdır. Asfalttaki kesik şerit çizgilerinin bizde neden olduğu hipnotik etkisiyle sadece yolda akıp gitmekteyiz, bir türlü akıp gidemeyen her şeyi düşünerek. Ve yan koltuktaki yabancı sorar birden: “Mendil?”

Bu Ağustos sıcağında, tatil temalı bir ayda yol, çok derin ve umut kokabilir. Bağrı yanıklar için hayat, yoldan sapmış; umut, edebiyatın öznesi ve tuzu kuruların sloganı olmuştur. Malumdur, kaybolmak hevesi bu çağa ait değildir. Gureba, kaybolmalar için fırsat kollamaktadır şayet belini doğrultup gökyüzüne bakabilirse. Onlar için gidilecek çok yol, dua etmek için çok gece ve sarılmak için çok karanlık gerektir.

Yol, unutmak için bir vesiledir. Gözden ırak-gönülden ırak mevzusu için arabuluculuk yapar. Uzaklar, eğer kitle iletişim araçları olmasaydı görevini hakkıyla ifa ederdi. Unutmak için de yanlış çağdayız. Derdiniz varsa yola çıkınız, kapış kapış(!) olan kişisel gelişim kitabı okuyanlara aldırmayınız. Yol kaybolmanın iyileştirici gücünü gösterdiğinde tüm hatıra toplayıcı kara gözlüler unutacaktır.

Bu içeriğin etiketleri
, , ,
Yazar Hakkında: Fatmanur ALSANCAK

Miras Kalan Sürgün

Doğulu olarak ölmek istiyorum ben, sizin bir tek ama büyük bir gücünüz...
Devamını Oku

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir