“Zıtlıklar olmazsa gelişme de olmaz. Çekicilik ve iticilik, akıl ve enerji, sevgi ve nefret gereklidir insanın varlığı için.” William Blake
İç sesimiz genelde bizimle oyunlar oynamayı çok sever. Sebepsiz kaygılarla, endişelerle evham yapmamıza neden olur. Bizi koruyormuş gibi görünürken aslında sadece korkutur. Her şey yolundayken, şartlar da olgunlaşmışken sürekli “Yapamazsın, başaramazsın, rezil olursun.” nidaları yankılanır kulaklarımızda. O korkuyla birdenbire tutulur kalırız. “Tek bir adım dahi atmaya takatim yok. Yeni bir işe, yeni bir ilişkiye başlamaya, yeni bir borca girmeye gücüm yok.” deriz. “Böyle iyi, her şey de yolunda, işlerim tıkırında, aç değiliz açıkta değiliz.” kandırmacalarına sığınırız. Güvenli alanımızı terk etmemek için bahaneler üretiriz. Bu sadece gerektiğinde kullanmak için cebimizde hazır beklettiğimiz savunma mekanizmamızdır. Ruhumuz ise tam tersini söyler. “Ben söyleyemesem de siz duyun, biriniz elimden tutun, yardıma ihtiyacım var. Bunun üstesinden tek başıma gelemiyorum. Ne yapacağımı bilmiyorum. Korkuyorum.” der. Bir destek, bir itici güç, bizi ayağa kaldıracak, harekete geçirecek bir ses, “Ben yanındayım, sana güveniyorum, yapabilirsin.” diye uzanacak bir eldir beklediğimiz. İçten içe biliriz. Tüm malzemeler hazırdır, tarif elimizdedir, sonuç da bellidir. Fakat hayat o kadar yormuştur ki bizi, desteksiz o adımı atacak cesaretimiz yoktur. Deneyimlediğimiz başarısızlıklar, hüsranlar, kayıplar da kaydedilmiştir. Bilinçaltımızdaki bu başarısızlık kodları “Desteksiz başaramazsın.” der. İşte o tutulma hali yine… Gerçeği görememe. “Hava için gök gürültüsü neyse, insanın ruhu için hayal kırıklığı da odur.” der Friedrich Schiller. Hayal kırıklığı yaşama korkusu insanın aklını başından alır. “Yardım al, yoksa yine hayal kırıklığı yaşamaya mahkumsun.” sesleri kulaklarımızda çınlar. Başarı kaçınılmazken yine de o iç sesler, kaygılar, korkular bize engel olur. Bilinçaltı “Dur tek başına başaramazsın.” der. Başlayamayız, harekete geçemeyiz. İşte bu kendi kendimize vurduğumuz ketleri, oluşturduğumuz blokajları, hayal kırıklıklarımızı aşmanın, aslında korkulacak bir şey olmadığını farketmenin yolu hava elementimizi dengelemekten geçer.
Hava elementi; hayatta tutulma anlarında ihtiyaç duyduğumuz destek, bize uzanan bir eldir. Nefestir. Hava; somutla soyut, maneviyatla maddiyat gibi zıtlıklar arasındaki köprüdür. İletişimi sağlar. Farkındalık uyandırır. Gerçeği gösterir. “Karşıtlar yararlıdır, en iyi uyum farklılıklardan çıkar.” der Herakleitos. İşte hava elementimiz de soyut ve somut arasındaki uyumu sağlarken, bilinçaltımızdaki o korkuları da yok eder, bizi mantığa davet eder. “Aç gözlerini, bırak o gölgeleri, korkulacak bir şey yok. Ben buradayım, yanındayım. İhtiyacın olduğunda sana elimi uzatır, destek olurum, güvendesin.” der. Her zaman yardıma hazırdır.
Hava elementi; bilim insanı gibidir. Gerçekçi, rasyonel ve araştırmacıdır. Sağlamcıdır. Marifetlidir. İleri görüşlüdür. Bilgedir. Gelişime çok açık ve çalışkandır. İnsana elindeki malzemeyle en iyisini, en kullanışlısını, en faydalısını üretebilmeyi öğretir. En iyi sonuca odaklanmışken bile “Daha iyisi için ne yapılabilir?” sorusuyla meşgul olmasını öğütler. Sadece kendisi için değil, herkesin gelişimine destek olması gerektiğini hatırlatır. Çünkü evrendeki her şey bir bütündür ve birbirini etkiler. Bu yüzden etrafındaki insanları da yönlendirir, hep daha ileriye taşımanın yollarını ararlar.
Hava; analitik zekayı temsil ederken aynı zamanda ilahi sevginin de sembolüdür. İki zıt kutba da hakimdir. Çünkü zıtlıkları muhteşem bir uyumla bünyesinde bulundurabilir ve kaynaştırabilir. Ve böylece tezatlıkları kolayca bir araya getirebilen zıtlıklar köprüsü, yaşamımızdaki sorunları ortadan kaldırır. Mevlana’nın da dediği gibi “Her yaratılan çift, birbirine zıt yaratılmış ve aralarına çekicilik konmuştur. Zıtların uyumundan hayat doğar. Zıtların çatışması ölümdür.” Çözüm zıtlıklarla var olabilmekten ve her şeye uyum sağlayabilmekten geçer. Hava; ilahi sevginin sembolü olduğu için olumsuzluğa yer yoktur. Yolu da, yolculuğu da, hedefi de hep hoşgörüden, karşılıksız sevgi ve yardımdan geçer. Hava elementi dengeli olan insanlar çok özverili, fedakar ve yardımseverdir. Karşısındakini olduğu gibi kabul eden, her koşulda kucak açan, sadece güzeli gören insanlardır. Ünlü Fransız oyun yazarı Alfred de Musset “Havayı geldiği, rüzgarı estiği, kadını olduğu gibi kabul edin” der. Tam da böyledir hava elementi dengeli olan insanlar. Saf sevgiyle olanı olduğu gibi kabul ederler. O maneviyatı güçlü, kalpten iletişim yetenekleriyle kelimelere ihtiyaç bile duymazlar. Anlayışlıdırlar. Sosyaldirler. İnsanlarla hemen kaynaşırlar. Yeni insanlar, yeni hayatlar, yeni kültürler tanımaya açıktırlar. Doğaya, insana, var olan her şeye değer verir ve saygı duyarlar. Diğer elementlerin de en büyük destekçisidir. Ateş, toprak ve su elementlerinin hedeflerindeki “ustalaşma” ancak hava elementinin yardımıyla gerçekleşebilir. Tıkanıklıkları açan, tutulma anlarında yol gösteren ve yola devam etmeyi sağlayandır hava elementi. Bu da istenen ustalığa ulaşmanın yegane yoludur.
Hava elementi eksikse orada memnuniyetsizlikler baş gösterir. Hayattan zevk alamaz hale gelir, hiçbir şey onu mutlu edemez. Yardım etmekten, destek olmaktan kaçar. Sanki sadece şikayet edebilecek bir şey bulmak için güne uyanıyordur. Kişi her gün “Bugün başıma ne gelecek?” sorusuyla hasbihal eder bir hale gelir. Genel bir olumsuzluk halinin esiri olur. Bu halin içerisinde de zaten insanın yaşam amacı eksik bulmak, eleştirmek ve şikayet etmek olur çıkar. Her şey tatsız tuzsuzdur. Anlamsız ve değersizdir. Yaşamı, herkesi, hatta kendini bile sığ bulur. Hava elementi yüksekse de sürekli akıl verme, bilgi yarıştırma, hava atma eğilimindedir. Hava elementinin dengesizliği karakteri de, bilgiyi de, bilgeliği de gölgeleyebilme gücüne sahiptir. İnsanı iletişimi zayıf, ağzından kerpetenle laf alınabilen, anlayışsız ve duyarsız biri haline getirir. Kesseniz kanı akmaz, önünde adam öldürseler kılı kıpırdamaz! Bu kaostan, bu duyarsızlıktan, bu vahim ruh halinden çıkabilmek için hava elementini dengelemek gerekir. Peki hava elementimizi nasıl dengeleriz? Tabi ki ihtiyacı olana yardım eli uzatarak, paylaşarak, karşılık beklemeden, koşulsuz sevgiyle herkesi kucaklayarak… İçimizdeki ilahi sevgiyi, saflığı ve iyiliği bilinçli olarak aktive ederek… Sevgiyle anlam bulur yaşam… Sevgiyle büyür, sevgiyle çoğalır tüm güzel anlar…
“Sevgi şifadır.
Sevgi güçtür.
Sevgi değişimin sihridir.” Mevlana