Ev

Yazar Hakkında: Fatmanur ALSANCAK

Miras Kalan Sürgün

Doğulu olarak ölmek istiyorum ben, sizin bir tek ama büyük bir gücünüz...
Devamını Oku

Ev mefhumu karmaşık bir dünyadır. Kimisine göre tuğladan, ahşap ya da kerpiçten inşa edilen bir gerçeklikten ibaretken kimisi için annemizin rahmidir. Annenin verdiği ev ile bütün bir ömür geçirme çabası sarf ederiz. Öyle ya, yaşamak bir çaba sarf etmekle olur. Çocukluktan sonrası için boyut değiştiren bizler artık var olma mücadelesiyle evimizi arar dururuz. Kimse evin neresi olduğunu bilmezken birden bir oyuncak bulur, ona sarılır, onunla oynar, evimize döneriz. Yahut bir okul bahçesinde paten sürmekle, başkasının bisikletini bir tur atma hevesiyle alıp rüzgâra karşı pedal çevirmekle, görüşmediğimiz bir eski arkadaşla iletişime geçmekle kaybettiğimiz yolumuzu bulur, fark etmeden evin yolunu tutarız.

Bugünlerde ev, barınakla eş anlamlı kullanılmaktadır. Dışarıda olup bitenden kendimizi “izole” etmek için ihtiyacımız olan üç boyutlu yapılara ev deniyor. Bu yapılara estetik gözlerle yaklaşan insanoğlu, asıl evin salt mimari bir perspektifle ele alınamayacağını, anlam dünyasına dair olduğu gerçeğini unutmuş olmalıdır. Eskiye dair bir şehir, bir mahalle, bir komşu, bir kıyafet, bir fotoğraf, bir not, bir kavga, bir gülümseyiş cismen ele alınabilir mi? Zaman ve mekân mefhumu on katlı bir binanın merdivenlerini tek tek çıkarken farklı, bir kitabın satırlarında gezinirken farklı, eski bir eve bakarken farklıdır. Bir hapishane koğuşunda 25 yıl ömür tüketmiş bir insan, tahliye olduğunda nereye gider?

İz bırakmaya çalıştığımız, hayvan beslediğimiz, çiçek yetiştirdiğimiz, oda kokularıyla anlam katmaya çalıştığımız ve tüm bunların yanında esaslı bir yoksulluğun içinde kaldığımız evin havasını koklamak, bülbülü kafesin içine hapsetmekten ne kadar uzaktır?

Anlam dünyamızın yordayıcı kurtçuklarını sevebiliriz. Birçok insan için acı verici bu eylem, esasında ihtiyacımız olandır. Öylesine gelip gitmek, öylesine bakmak ve öylesine yaşamak üzere yapılan tüm duvarların verdiği acı düşünüldüğünde, bizi bu kurtçukların kurtarabileceğini görmekteyiz.

Ev, anlam dünyasının merkezidir. Örülen tuğlalardan yapılmış, sınırlarımızı belirleyen bir çeperden ibaret olan, olmayan kurtçuklarımızdır!

Ev, içinde solunan havanın pek de farkında olmadan hakkına girdiğimiz tabiatın ortasına kurulmuş bir yığından ibaret değildir, bu yığınlar gündelik yaşantımızda biriktirdiğimiz kötü sözcüklerin zihnimizde oluşturduğu şekillerdir. Gündelik yaşam dedimse pek gündelik değildir, saatlik yaşam ve hatta dakikalık yaşamı düşünmeli. Ne olduğumuzu tam olarak anlayamadığımız her dakikanın da hakkına girdiğimiz gerçeğini atlamamak gerekir.

Ev, içine döşenen eşyaların da anlamsızlaştığı “garip renklerin bir araya geldiği çok kötü bir kompozisyon” değildir, bu olmayan bütünlük ne yazık ki sosyal bağlarımızda vücut bulan kopukluktandır.

Ev, belki de “b” harfinin içinde saklı bir simgedir, hiç daha önce harflerin ne anlama geldiğini sorgulamayan düşünce dünyamızın içinde kendi halinde dönüp duran birçok kelime gibi…

Belki bir arı sürüsünün kovanlarını inşa etme serüvenini yahut bir çift kumrunun yuva yapma sanatını merakla gözlemiş olursak daha fazla el fenerine ihtiyacımız olmayabilir…

Bu içeriğin etiketleri
, ,
Yazar Hakkında: Fatmanur ALSANCAK

Miras Kalan Sürgün

Doğulu olarak ölmek istiyorum ben, sizin bir tek ama büyük bir gücünüz...
Devamını Oku

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir